1 Nisan 2019 Pazartesi

Şehvetin Kölesi - Kresley Cole Kitap Yorumu


Ezelî düşmanlar… tehlikeli aşk.

Nefes kesen öpücüğü aklından çıkmıyordu…
Lykae klanından Bowen MacRieve, eşinin ölümüyle yıkılmıştır. Acımasız savaşçı kalpsizleşmiş ve o günden sonra hayatına kimseyi sokmamıştır… ta ki düşmanı Mariketa, içindeki en karanlık arzuları uyandırana dek. Şeytani güçler kıza karşı birleştiğinde, Bowen onu hayatta tutmak için tüm gücünü kullanacaktır.

Yavaş, ateşli dokunuşları dayanılmazdı…
Geçici bir süreliğine güçlerini kaybeden Mari, ezelî düşmanına güvenmek zorunda kalır. Bowen’ın taşlaşmış kalbini kimsenin
yumuşatamayacağı söylenmektedir ama aralarında tutku alevlenmeye başlamıştır. Birlikte olmaları mümkün olmasa da, Bowen’ın Mari’yi bırakmak gibi bir niyeti yokmuş gibi görünmektedir.
Mari ve Bowen dört bir yanlarını saran kötülükten kurtulmayı başarabilecek midir? Mari, bedenini ve ruhunu isteyen Bowen’ı reddedebilecek midir? Yoksa ateşli düşmanı için her şeyi riske mi atacaktır?

 Immortal after dark serisinin dördüncü pegasus tarafından yayınlanan üçüncü kitabı şehvetin esiri, şu an yayınlanan tüm kitapları severek okumuşumdur ve bazılarını bazılarından daha çok beğenmişimdir. İşte bu roman en beğendiğim (daha iyileri çevrilene kadar). Keşke yayın evi kalan kitapları bir önce çevirse...

  Geçen sene yaz aylarında okumuştum en son yayınlanan kitabı halen daha serinin devam kitabından haber yok. Dileyim ki inşallah çevriliyordur tüm temennim o yönde. 

     Kitabın içeriğine gelecek olursam;  Bowen Macrieve, 1200 yıl önce kendinden kaçarken ölen eşini geri getirmek için kahin Nix'in öngörüsüyle Hücuma katılır. Hücumu kazanırsa geçmişe iki kez dönüp onu değiştirebilme hakkında sahip olacaktır. Onun acısıyla yıllarca yaşamış, klanından biri eşini kaybettiğinde onlarda kendilerini öldürdükleri halde Bowen kendini öldürmemiştir. Her yılda onu geri getirecek yollar aramayı hiç bırakmamıştır.

    Beklenen Mariketa bir cadıdır. Beklenen olmasının verdiği sorumlulukla kendisini göstermek için hücuma katılır. Bowen ile ilk defa orada karşılaşırlar. Bowen onun yüzünü göremese bile girdikleri yeraltı mezarlığında bir şekilde Mariketa'nın kırmızı cübbesini düşürür ve Mari'nin yüzünü görür. 
     
   Mari'ye karşı hissettiği duygular yüzünden bocalayan Bowen, oyun boyunca ölen eşini geri getirmek için mücadelere odaklanmasını istediğinden en iyi çareyi Mari'yi oraya hapsetmekte bulur. 

     Lykaelerin tek eşleri olur ve eğer o eş ölürse lykaenin de ölmesi beklenir. Bowen Hücumu kaybettikten sonra Mari'yi oradan çıkarmaya geri döner. Ama onu ordan çıkardıktan sonrada inanamaz eşi olduğunu çünkü onlara tek eş verilir. Yinede cadılardan nefret etmesine rağmen Mari'den uzak duramaz. 

     Sonuç olarak bence bu tür olarak herkesin beğeneceği bir kitap. Seriye bu kitapla başlamış olmamda benim için çok bir kayıp olduğunu düşünmüyorum şayet her kitapta farklı karakterler birbirinden bağımsız konular yer almakta. Bu seriye halen daha başlamamışsanız çok geç kalmadınız çünkü bizim gibi serinin kitaplarını çok beklemektense çevrilmiş olanları okuyup uzun süre keyifli bir vakit geçirebilirsiniz. Sağlıcakla kalın :)

10/10


Mari aniden insanların neden kaybedilmiş bir savaşta mücadele ettiklerini anladı; çünkü birşeyi yeterince fazla isterseniz, uğrunda mücadele etmekten başka bir şey yapamazsınız. 

- Beklenen Mariketa


Ama sahip olduğum tek güzel şey sensin. 
- Bowen Macrieve


Bowen sessiz kalınca mırıldandı. "Nasıl göründüğümü bilmediğimi sanıyorsan, biliyorum. Benim için kelebekler, faunlar ve ötücü kuşlar yok" En sonunda Bowen'a baktı. "Gerçek bir masal prensesinden, para için öldüren kötü bir cadıya geçmek senin için zor olmalı." Kendi sözlerine kaşlarını çattı. "Sanırım bu  bölümdeki kötü kadın ben oluyorum."
"Belki de bu nedenle birbirimize uyuyoruz." Nasıl oluyordu da onun özündeki gücü kabul edemezken, içindeki canavarı Mariketa'nın kabul etmesini bekleyebiliyordu? "Eğer sen kötü kadınsan, benim de bir canavar olduğumu unutma."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder