22 Kasım 2017 Çarşamba

Gitme - Selvi Atıcı Kitap Yorumu

Nefret ve aşk arasındaki mesafe ne kadardır?
Kilometrelerce mi?
Belki bir adım kadar yakındırlar birbirlerine?
Belki de aralarında zerre kadar dahi uzaklık yoktur. Üstelik birbirlerine dönüşmeleri öyle hızlı gerçekleşir ki, hiçbir kalp nasıl sevdiğinden bir anda nefret ettiğini, sonra onu yeniden nasıl sevdiğini anlayamaz.

Sırılsıklam âşık olan bir kadın…
Tek gecelik ilişkilerin adamı olan bir erkek…
Ve geçirilen tek geceden sonra birbirinden nefret eden ya da belki tamamen âşık olan iki insan...
Gerçekte hissettikleri şeyin ne olduğunu keşfetmeleri ise hiç kolay değil…

Gitme, aşkın ve nefretin sınırlarında gezinmenize neden olacak.



Gitme de benim küçük rastlantılar sonucu ve çok bir şey beklemeden okumaya başladığım bir kitaptı. Ama bu düşünce daha ilk sayfalarda tamamen değişti. Selvi Atcı gibi şahane bir yazarı da bu kitap sayesinde tanımış oldum. Arkadaşlar ben bu kitabı dönüp dönüp kaç kere okuduğumu hiç bilmiyorum. Süper ötesi bir kurgu, muhteşem diyaloglar ve yazarın nefetten aşka dönüşen  mirzanın duygularını o kadar güzel yazması her şeyiyle çok güzel bir 
roman. 
    Bu romanını okuduktan sonra diğerlerini de kaçırmadan okudum tabi. Ama yazarın hiçbir romanı bende gitmenin tahtını şimdiye kadar sarsamadı.
     Hayat, İstanbul'da ziraat mühendisliği okuyan Adanalı bir ailenin kızı ve tabi Tunçla platonik aşk yaşıyor. Sırf onu görebilmek için onun gittiği mekanları geziyor ve onu yine görebilmek için yaz okuluna bilerek ders bile bırakıyor. Tabi ki Tunç bunun hiç farkında değil. O kimseyi kaybetme acısını yaşamamak için hiç kimseyi sevememeye ve varlıklarına alışmamaya kararlı bir insan. Ailesinden ayrı tek başına yaşayan, babasının devrettiği işleri zamanla büyüten fazla akıllı biri. Bu
 ikilinin yolu bir gece Hayat'ın beklemediği bir anda kesişir. Tabi bu birliktelikten iki gencin ailelerininde haberi olunca (biraz hayatın babasının üstelemesiyle ve Tunç'un babasının ağırlığını koymasıyla) Hayat ve Tunç bir anda kendilerini evli bulurlar. Eeee tabi asıl hikaye bundan sonra başlar. Tunç'un asabi hallerine sinir oldum, yavrum hayat çekmediği kalmadı garibimin.
      Hep düşünürüm böyle güzel kitaplar film olsa, Allah yeni incir reçelleri kazanır türk sineması. Tabi hiçbir film ya da dizi okunan güzel bir kitabın yerini tutamaz.
10/10


"Kaşımı patlattın!"
"Üzgünüm. Başını hedef almıştım."


"Burnun aktığında burnunu silmek istiyorum. Ayakların ağırlığında ovmak istiyorum.Seni ilgiye boğmak şımartmak istiyorum. Sana hediyeler almak, imkanım neyi el veriyorsa ayaklarına sermek, her sözünü emir kabul etmek istiyorum. Sarılmak o farklı kokunu içine çekme Benim için bana gülümsemeni istiyorum, bana bakmanı! Aşkıma karşılık vermeni istiyorum.Bana aşık olmanı istiyorum. Benim seni sevdiğim gibi beni sevmeni istiyorum. Kalbimi 
istiyorum."



   

Ve son bir şey daha o günlerde bu kitabın tam ortasında aşağıdaki şarkı denk gelmişti. Ya bir şarkı bir çifti bu kadar mı güzel anlatır. Halen daha ne zaman dinlemesem hayat ve mirzanın hikayesi gelir aklıma. Esenle kalın sevgili dostlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder