20 Kasım 2017 Pazartesi

Gözlerinin Esareti - Jennifer Royce Kitap Yorumu


  Sevgiye aç bir kadınla...Küçüklüğünden beri aradığı sevgiyi bulamayan Keira Destina'nın tek bir dileği vardı; kendisini gerçekten sevecek bir kalp. Babası tarafından sürekli hoş görülüp, sevgisiz ve korumasız bir hayat süren Keira, şeytanla yaptığı anlaşma sonucu Karanlıklar Lordu'nu öldürmeye kalkıştığında, hayatının altüst olacağından habersizdi. Herkesin, önünde korkuyla titrediği Karanlıklar Lordu tarafından esir alınan genç kız için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.Kalbi buz tutmuş bir adam...Karanlıklar Lordu Kayran için, bu namı almak hiç de kolay olmamıştı. Katıldığı tüm savaşlardan galibiyetle ayrılmış, düşmanlarının korkulu rüyası haline gelmişti. Karanlık ruhunun bir tek savaş meydanlarında ışığa kavuştuğuna inanan bu adam, bir gece çadırına gizlice sızan, asil ama hırçın bir güzelin ölümcül saldırısından kendisini korumak isterken, onu bekleyen sürprizin farkında değildi. Gözlerine ilk baktığı an, bu kızın tanıdığı tüm kadınlardan farklı olduğunu anlamıştı. Genç kızın öfkesinin ve cazibesinin ateşi Kayran'ın buz tutmuş, karanlıklar içindeki kalbini sarmıştı. Genç adam için artık tek bir gerçek vardı: bu asi güzel ona ait olmalıydı!
 Jennifer Royce'un  Türk olduğunu öğrendiğimde baya bir şaşırmıştım. Bizim Türk yazarlarımız çoğu yabancı tarihi aşk romanı yazarlarına göre onlarca kat iyi yazıyor tarihi aşk romanlarını onu anladım. Rita Hunter ve Jennifer Royce  bu işi o kadar profesyonelce yapıyorlar ki yabancı yazarlara bu türü türk yazarlarında yazabileceğini kanıtlıyorlar adeta. Roman  ne sadece keira ve kayra üzerine kurgulanmanmış ne de bir olay üzerinden gidiyor. Kitapta fazlaca karakter mevcut. Tarihi mini dizi kıvamında, içinde aşk ve entrika da mevcut olan bir roman. 
     Gözlerinin esareti 'nin içeriğine girecek olursak, Karanlık lordu kayran 1067 yılının ispanyasında savaş patlak vermeden önce bir gece çadırında yatarken, muhafızlarından sıvışmayı başarmış bir gölge kayranın çadırına başında miğfer ve asker kıyafetlerinle elindeki kılıçla kayranı öldürmek için yatağının başında dikilir. Kayran bu düşman askerini kolaylıkla etkisiz hale getirip kafasındaki miğferi bir çırpıda çıkarır. Ama miğferin içinde genç bir asker yüzü görmeyi beklerken, karşısında gözlerine ilk anda vurulduğu, alev saçlı bir güzel belirir karşısında. Keira ise küçüklüğünden beri babasının (sonradan öğrenecek ki üvey babasının) elinden fiziksel şiddet görmese de piskolojik şiddete maruz kalmış bir kız. O pislik adam bir gün keriayı kılınç kullanırken gördüğünde onu başından atmak için eline bundan iyi fırsat geçmeyeceğinin farkına varır. Keiraya karanlıklar lordunun öldürmeyi ve karşılığında ona istediği sevgi ve saygıyı göstereceğini söyler. Bizim saf kızımız tabi ki gider. Kayranın eline esir düştükten sonra sürü kaçma ve onu öldürme çabaları sonuçsuz kalır.  
     Üvey babasından nefret ettim. Beni başından sonuna kadar içine çeken ve hiçbir bölümünde sıkmayan bir kitaptı. Ben tavsiye ederim konusunu ve gidiş hattını diğer romanlarınkinden baya farklı buldum. Severek okuyacağınız güzel bir kitap eğer daha okumadıysınız sizleri bekliyor...
      10/8



"Belki de, cennetten kavulan şeytanın bir melek olduğunu unutmaması için, Tanrı seni bana bir hediye olarak vermiştir."
"Benim ruhumu da karanlık günahlarınla yak diye mi? Tanrı'ya isyan etmedim, iyi bir kul olmaya çalıştım.Neden böyle cezalandırılıyorum?"
"Kirli ve karanlık bir ruhu kurtararak kazanacağn cenneti hayal et.Belkide dünyaya gönderilme amacın budur."
"Tanrı şeytanı cennetten kovdu ve ben de yeniden cennete gitmesi için yardım mı edeceğim? Teşekkürler ama kalsın.Cennet her zaman şeytan olmadan daha huzurlu olacak."






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder