18 Nisan 2021 Pazar

Dune - Frank Herbert Kitap Yorumu

 

Modern edebiyatın en epik mesih anlatılarından biri sayılan Dune, genç Paul Atreides’in hikâyesini anlatır. Atreides’in ailesi, evrendeki en önemli ve en değerli madde olan melanj ‘baharatının’ tek kaynağı olarak bilinen Arrakis gezegeninin kontrolünü kabul etmiştir. İmpatorluğun güçleri Arrakis’in kontrolü için birbirlerinin boğazına sarılırken, politika, din, ekoloji, teknoloji ve insani duyguların çok katmanlı, karmaşık etkileşiminden benzersiz bir hikâye doğacaktır. Frank Herbert’ın yarattığı evren, yıllar boyunca milyonlarca okurun zihninde gerçekliğini kabul ettirdi ve bugün de ayakta. İyi bir bilimkurgu ve iyi bir edebiyat yapıtı okumak isteyen herkesin yolu Dune serisinde birleşiyor… İthaki’nin yepyeni “Bilimkurgu Klasikleri” dizisi Dune efsanesiyle başlıyor…
Bu diziyle birlikte büyülenmeye hazır olun. 
Çünkü Arthur C. Clarke'ın dediği gibi, "Yeterince ilerlemiş bir teknoloji, büyüden ayırt edilemez.

Merhaba arkadaşlar. Kitap öncelikle harikaydı. Fazla uzun olması kesinlikle gözünüzü korkutmasın. Çok fazla çekici, mistik ögeler ve arap kültürüyle harmanlanmış bilim kurgu masalı. Ama öncesinde kitabı okumadan geçtiği evren ve karakterler hakkında bilgi sahibi olmanızı öneririm. İlk 100 sayfasını olayları daha iyi anlayarak ilerlersiniz. 

  Öncelikle evrene Şöyle bir göz atalım. Hikaye bundan yaklaşık 20.000 yıl sonrasında geçmektedir. İnsanlar ışık hızında artık uzayda seyahat edebilmekte, gezegenler ise derebeylik sistemiyle hanedanlar tarafından yönetilmekte ve  hanedanlar da tek bir padişah imparotara bağlı kalmaktadır. Yaklaşık olarak takvimlerde milat kabul edilen 10.000 yıllarının başında evrende bir olay meydana gelmiştir. 

    Butleryan Cihadı bu yıllarda çok fazla ilerleme kaydeden yapay zeka düşünen makineler artık eskisi gibi zekasını ve düşünce gücünü geliştirmeyen ve çok fazla kullanmayan insanoğlunu kölesi haline getirmiştir. Bu durumun sonucunda Butleryan Cihadı ile birlikte tüm düşünen makineler yenilmiş ve insanlar evrenin her yerinde insan gibi düşünün makine kullanımını yasaklamışlardır.


    Tabi bu cihattan sonra evrende bazı  güçleri ellerinde tutan kuruşlar doğmuştur. Öncelikle bu cihadın öncesinde uzay yolculukları denetimsiz bir şekilde düşünen makinelerin yardımıyla yapılıyordu. Cihadın sonrasında uzay yolcularını tek elini elinde bulunduran, uluslararası taşımacılık ve bankacılık faaliyetlerini yürüten Uzay Loncası ortaya çıkmıştır. Cihat sonrasında yasaklanan düşünen makilerle birlikte bu lonca, uzayda yol bulacak ve makinelerin yaptıkları büyük hesapları yapabilecek insanlara ihtiyaç duymaya başlamıştı. İşte burada kitaba da ismini veren Arrakis yani Dune gezeni devreye girmektedir.

   Yasaklanan makinelerle birilikte artık insanlar zihinlerini daha fazla kullanmaya zorlanmışlardı ama yinede bilgisayarların yaptıkları zor hesapları yapabilmesi, veri kaydedilmesi, uzayda yol bulabilmesi gerekmekteydi ve bu işlemleri yapabilmesinin tek yolu melanj baharatıydı. Bu baharat yalnızca Dune gezegeninde bulunmaktadır.  

    Melanj, zihni açıp insanların büyük hesaplamalar yapmasını, uzayda yolunu bulmasını ve içsel görüşünü derinleştirmesini sağlamaktadır. En çok yaşlanmayı geciktirici özelliğiyle tanınan, az miktarda alındığında hafif, vücut ağırlığının yetmiş kilosuna karşılık iki gram fazla alındığındaysa bağımlılık yapan bir üründür. Bu ürünü uzun süre kullananların gözlerinin akları mavileşir. Lonca sefirilerinin ise uzay yolculuğu için çok  miktarda ve uzun süre kullanması gerekmektedir. Bu melanj kullanımın sonucunda insan biçiminden çıkmış ve mutasyona uğramışlardır. Bu gibi durumlarda baharat kullanımının kesilmesi kişi de ölüme yol açar.

Mentatlar, üstün mantıksal başarılar elde etmek üzere eğitilen imparatorluk vatandaşları sınıfıdır. Bu Kişiler "insan bilgisayar" olarak anılırlar. Azıcık melanj baharatı ile birlikte zihinleri açılır normal insan beyninin yapamayacağı hesaplamaları yaparlar. Her hanedan reislerine, kendilerine verilen veriler doğrultusunda işlem yapıp tevsiyeler verirler.

  Bene gesserit tarikatı ise Butleryan Cihadı'nın ardından ortaya çıkmış, sadece kız öğrenciler için kurulan, zihinsel ve fiziksel eğitim veren kadim bir okuldur. Tabi bu sadece yüzeyin görünen kısmı. Okulun asıl hedefi Kuisatz Haderah 'ı yaratmaktır. Yolun kısalışı, bilinmeyene karşı genetik yoldan üretmeye çalıştıkları çözüme, yani organik zihinsel güçleriyle uzay ile zaman arasında köprü kuracak erkek bene gesseriti ortaya çıkarmaktır. Bunu da soylu hanedan çocukları ile elde etmeyi amaçlamaktadırlar. Bene gesseritlerin bu uğurda yapamayacakları çok az şey vardır.


  Dune gezegenine gelecek olursak, tamamen çöllerle kaplı, suyun olmadığı, kuzey ve güney kutbu dışında yumuşak çöl kumlarıyla kaplı ve iki ayı bulunan bir gezegendir. Gezegenin tehlikeli yanıysa devasa kum solucanlarıyla kaplı olmasıdır.Bu sebeple yerleşim yerleri gezende  kayalıkların bulunduğu ve güvenli anılan kuzey kutup noktasıyla sınırlıdır. Solucanlar melanjın üretimine doğrudan katkı sağlamaktadır. Gezegenin atmosferinde bile o kadar çok melaj vardır ki burada yaşayan fremen halkının gözleri doğduktan kısa bir süre sonra hemen mavileşir. Burada yaşayan fremen halkı sadece gözlerini açıkta bırakacak şekilde su ihtiyaçlarını karşılamaları için damıtıcı giysiler kullanmaktadır.
 
  Caladan gezegeni, suyun bol olduğu, Padişah imparator atadığı Atreides hanedanı tarafından yönetilmektedir. Dük Leto Atreides bu gezegende ordusuyla öylesine güçlendirmiştir ki padişah imparotor tarafından bir tehdit olarak algılanmaya başlar. Bu olayın neticesinde padişah imparator 4. Shaddam, Harkonnen Hanedanlığının yönetiminde bulunan Arrakis gezegenini Atreides Hanedanlığına verir. Dune o kadar değerli bir gezegendir ki hiçbir hanedanlık uzun süre onu yönetemez. Çünkü baharatın bir hanedanlığın uzun süre elinde bulundurması demek çok fazla güç demektir. Ama 4. Shaddam' ın esas planı kesinlikle Dük Leto'ya bu gezegeni vermek değildir. 

   Dük Leto Arrakiste onun bir komplonun beklediğini bile bile bu emri onaylar. Bunu biricik varisi, Leydi Jessica dan olan oğlu, Paul için yapmaktadır. Leydi Jessica bir bene gesserittir. Oğlunu da bene gesserit yöntemleri ile yetiştirmektedir.



   Hikayemiz bu olaylar bağlantısında Calandan gezegeninde başlamaktadır. Ledi Jessicanın ne kadar içine sinmese de Leto, ailesi, askerleri ve onu bekleyen komploya rağmen Dune gezegenine ayak basarlar.

    Çok fazla spoi vermeden kitaba başlamadan önce evrene ve karakterlere genel olarak anlatmaya çalıştım. Öncelikle ben filmin fragmanını gördükten sonra evrenini araştırıp kitabı okumaya başlamıştım. Çok ince işlenmiş, arap kültürüyle yoğurulmuş, makinelerin olmadığı, büyülü bir gelecek Dune. İlk basıldığı zamanlarda çokta fazla okunmamış. Keşke Frank Herbert kitabının bu kadar geniş kitlelerce okunup, yorumlanması ve tartışılmasını görebilseydi diyor insan. Harika kelimesi bile bu kitap için az kalır. Eğer evrenini önceden araştırıp okumaya başlarsanız bir çırpıda da bitiveriyor.

    Film 2021 Ekim ayında çıkması bekleniyor. Umarım bu kadar güzel bir kitabı doğru ve güzel yansıtmışlar. Filmin oyuncu seçimi muhteşem. Timothee Chalamet, Paul'u okurken gözümün önünde canlandı remsen.  Mükemmel bir başrol seçimi olmuş. Film kitabın yarısını anlatacakmış ve diğer yarısı içinde ikinci bir film düşünüyorlarmış. İnşallah vizyonda başarı yakalar ve biz de ikinci filmi görmüş oluruz.

10/10



“Dünya dört şey üzerine durur. Bilgelerin ilmi, yücelerin adaleti, haklıları duası ve yiğitlerin cesareti."



"İnsanlardan ayrılmak üzücüdür; mekanlarsa altı üstü mekanlardır."



"Umut gözlemi bulandırır."



"Korkmamalıyım.  Korku katilidir aklın. Korku, mutlak yıkım getiren küçük ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim. Onun etrafımdan ve içimden geçip gitmesine izin vereceğim. Ve geçip gittiğinde, onun izlediği yolu görmek için iç gözümü kullanacağım. Korkunun geçtiği yerde hiçbir şey olmayacak. Yalnızca ben kalacağım."

3 Mart 2020 Salı

Gece Yarısı Öpücüğü - Lara Adrian Kitap Yorumu


   Gabrielle Maxwell’in en gizli fantezilerini gerçeğe dönüştürecek olan siyah saçlı yabancı, kalabalık gece kulübünde uzaktan onu seyrediyordu. Bir anlığına gördüğü bu adam bütün hayatını değiştirecekti. Fakat Gabrielle’in tanık olduğu cinayet, karanlık ve ölümcül sonuçlar doğuracaktı. Asla var olduklarını bilmediği vampirlerin dünyasına girecek ve asırlardır devam eden bir savaşın ortasında kalacaktı.
     Lucan Thorne kendisini, bir ölümlü olan Gabrielle’e bağlayacak ve onu, bu karanlık dünyanın kötülüklerinden korumak için her şeyini riske atacaktı.
     Tutkuyla bağlanan iki âşık kaderlerine karşı bu savaşta sonuna kadar mücadele edecekti.



Merhaba arkadaşlar. Uzun bir süreden sonra yeni bir yayınla karşınızdayım. Kitabın içeriğine geçmeden önce uzun süredir elime, bir çırpıda biterebileceğim bir kitap geçmediğini söylemeliyim. Bu tür paranormal fantastik romantik kitap serilerine de rastlamak zor. Kresley Cole kitaplarının hepsini bitirmiş  ve Gena Showaltera geçmiş bu tür için okuyacak kitap aramaktaydım ki ilaç gibi geldiğini söylemeleyim. Ne yazık ki bu seriye başlamadan önce beklenen ilgiyi görmediğinden dolayı yayınevinin seriyi çevirmeyi durduğunu biliyorum. 
   Ama yinede bu güzel seriye başlamama engel olamaz tabikii :) Zaten her kitap ayrı bir karakterin hayatını anlattığı için tek bir çift ya da karakter üzerinden serinin gitmediğini söylemeliyim. Genelde bu tarz yazılan her kitapta ayrı bir karakteri derinlemesi anlatan serileri daha çok sevmişimdir. 
   Romanın içeriğine gelecek olursak Lucan ilk nesilden olan bir vampir. Burada ilk nesli şöyle açıklayayım: Vampirlerimizin ilk ataları uzaydan gelmiş, dolaşım sistemlerinin dünyadaki yiyecekleri sindiremeyecekleri kadar hassas olduğu için insan kanı içerek hayatta kalmaya başlamışlar. Tabi kana olan düşkünlüklerinden bir çok yıkıma da sebebiyet vermişler. Lucan da bu ilk gelenlerin çocuğu. Kendilerine soylular dediği grubun da lideri kendisi. Grup üyelerinin hikayeleri ise yazarın diğer kitaplarında.
  Gabrielle ise profesyonel bir fotoğrafçı. Yetimhanede büyümüş yarı yarıya sorunlu bir kız. İçsel sorunları daha çok yalnız kaldığında gün yüzüne çıkıyor. Ve burada karakterin kendi içinde yaşadıkları kendi kendine konuşmasının çok hoşuma gittiğini belirtmeliyim. Genelde iç sesleri ve o yazılan uzun düşünceler kısmı bazı kitapta sıkar ama bunda öyle değildi.
   Karakterlerimiz Gabrielle 'nın bir gece gece kulübüne gitmesi ve bir grup vampir cinayeti ile karşılaşması üzerine yolları kesişiyor. Tabi Gabrielle'nın tüm bu vampir varlığından zerre kadar haberi yok. 
    Bence boş vakitlerinizde kafa dağıtmak için okuyacağınız güzel hoş bir kitaptı. Çok aşı güzel diyemem ama kendini bir şekilde okumayı bildirdi diyebilirim :) Serinin diğer romanlarda heyecanın tavan yapacağını hissediyorum. Bir sonraki yayında görüşmek üzere...

10/8

Sanki hayat -kendisinin ki dahil olmak üzere- onsuz hızla geçip gidiyor gibiydi.Son zamanlarda kendini durmadan dönen bir çarka kaptırmış, vaktini gayesizce ziyan ederek geçiriyormuş gibi hissediyordu.  Gabrielle

Ve mademki dürüst olacaktı, Lucan'a yarı yarıya aşık falan değildi. Ona sırılsıklam , düpedüz, tepeden tırnağa, hiçbir zaman unutamayacağı kadar aşıktı. Aynadaki mutsuz görüntüsüne bakarak, "Ne gidişat ama," diye mırıldandı. "Gerçekten harika."

Suçlarcasına, "Neden?" diye sordu. "Bunu bana neden yapıyorsun?"
"Gerçekten bilmiyor musun?" erkeğin öfkesinden kaçmayarak onun vahşi bakışlarından gözlerini bir an bile ayırmadan, "Çünkü seni seviyorum Lucan," dedi. "Ve sana verebileceğim tek şey bu."


6 Ağustos 2019 Salı

Saklı Şehvet - Elizabeth Hoyt Kitap Yorumu

Bir korsan… Güzel, iyi yürekli ve genç bir dul olan Silence Hollingbrook dokuz ay önce korkunç bir hata yapmıştır. Kocasını koruması için bir nehir korsanıyla yaptığı pazarlık evliliğine mal olmuştur. Genç kadın, bu olaydan sonra kardeşiyle birlikte yönettiği yetimhanede saklanır. Ancak korsan geri gelmiştir ve ondan yardım istemektedir. 
Tek gerçek hazinenin… Çok çekici ve korkunç derecede zeki nehir korsanı, "Yakışıklı" Mickey O'Connor, Londra yeraltı dünyasında büyük mücadelelerle yükselmiştir. Merhamet ve aşk gibi duygulara önem vermemekte ve insanları oynatılacak piyonlar olarak görmektedir. Ancak çaylak bir kaptanın, kendisinden yardım isteyip bir geceyi onunla sohbet ederek geçiren karısını hiç unutamamıştır. 
Bir kadının kalbinde yattığını fark edebilir mi? O'Connor, aylar önce kendisine getirilen annesiz bebeğini, bakması için Silence'ın kapısına bırakır. Böylece hem bebeği düşmanlarından korunacak hem de Silence'ın bebeğe duyduğu sevgiden yararlanarak genç kadını kendine bağlamaya çalışacaktır...


Doyumsuz zevklerden sonra genel olaraken beğenilen kitaptır. Belkide en iyisidir bilemem. Ama genel olarak bir şey eksikti ya da fazla abartı mıydı bilemiyorum. Bu kitaptaki olayları ve ilerleyişe hakim olmak amacıyla mutlaka ilk iki kitabı okumanız gerekmektedir. Ben direk bu kitapla başlayayım dedim ama konuyu baştan anlamadığım için ilk iki kitabı okuduktan sonra tekrar geri dönüş yaptım kendisine.
  Kitaptaki konusuna gelecek olursak Silence Temrance'nin kız kardeşidir. Kocasıbir yük gemisinde çalışmaktadır. Kocasının malları bir gün Mickey O'Connor tarafından kaçılır ve Silince kocasının hapse germesine göz yumamadığı için şeytanla pazarlık yapmaya gider. Mickey malları gemiye koyacağını ancak karşılığında Silince'in bir gece kendi sarayında misafir kalmasını ister. Silince de bunu kabul eder. Ertesi gün Mickey onu üstü başı paramparçe bi halde sokağa çıkarır. Tabi tüm St.Giles halkı bu olatı yalnış anlar ve Silince Mickey sayesinde üzerinde yapışan bir lekeye sahip olmuştur. O gece aralarında hiçbir şey yaşanmasa da buna kimseyi inandıramaz. 
   Bir gün kapısına bırakılmış bir kız bebek bulur. Bu kızı o kadar sever ki onu da alıp yetimhanede müdür olarak çalışmaya başlar. Bu günlerden birinde kocasını kaybeder. Ona hiçbir zaman inanmayan kocasını... 
    Ve kader onları bir şekilde tekrar biraraya getirmiştir. Küçük Mary Darlingle...
10/7



"Buna hakkım olmayabilir Silence aşkım," dedi ağır ve Silence'in neredeyse duyamadığı yumuşak bir sesle. "Ama ben olsam seni dinlerdim. Sana inanırdım."

2 Ağustos 2019 Cuma

Doyumsuz Zevkler - Elizabeth Hoyt Kitap Yorumu


Leydi Hero Batten'ın hayatı kusursuzdur… Wakefield Dükü'nün güzel kardeşi Leydi Hero Batten, bir hanımefendinin isteyebileceği her şeye sahiptir. Mükemmel bir nişanlısı vardır; aslında Mandeville Markisi biraz sıkıcı ve mizah anlayışı olmayan bir adamdır ama Hero bunu umursamaz.
Ta ki Marki'nin kötü şöhretli kardeşiyle tanışana kadar… Lord Griffin Reading mükemmellikten çok uzaktır, tüm Londra onun en berbat âlemlerde zaman geçirdiğini bilir ama genç adam halinden memnundur. Tanıştıklarında Hero ondan hiç hoşlanmaz; Griffin ise yardımsever ve kusursuz genç kadının sadece ağabeyi için değil, tüm sosyete için fazla mükemmel olduğunu düşünür. Hero'nun düğün günü giderek yaklaşsa da, Griffin'le giriştikleri söz düellosu içlerinde bir ateş yakar. Peki, bu ateşte kusursuz aşkı bulabilecekler midir? 

İşte kitap budur. BAYILLLDIMMM. Geceleri okumaktan uyayamadım. Hem Elizabeth Hoyt'un hemde serinin okuduğğum en güzel kitabıydı. Artık vageçilmez en iyi listeme eklendin canım benim :)
  Leydi Hero 24 yaşında çok fazla güzelliğe sahip olmayan Wakefield dükünün kız kardeşi. Tam anlamıyla ayakları yere basan doğruğuna inandığı şeyler uğruna abisini kafa tutan bir kızdır. Evlilik çağı geldiğinde abisi onu yakın arkadaşı Madeville Markisi ile nişanlaması konusunda ikna eder. Nişan gecelerinde Hero markinin kardeşi Griffin ile tanışınca başlasın brezilya dizisi :) 
  Griffin babası öldükten sonra ailesinin geçimi üstlenmiş ve bu uğurda baı yasa dışı yollara başvurmuştur. Abisi ile arası eski yengesinin kendisi ile aldattığı dedikodusu yüzünden bozuktur. Hero tamda Griffin'in zıttı asla hoşlanmayacağı bir karakter diyebilir ama öyle olmuyor.
   İkili aşkını doyasıya yaşamak istese de önlerine bir çok engel çıkıyor ve kitapta tansiyon bir türlü düşmüyor. Ah o marki ile dük yok mu! Burunlarından getirdiler canım çiftimizin hayatı. Tabi olaylara Marki'nin çok sevdiği ve bir türlü unutmadığı metresi de dahil olunca denklem tamamlanmıştır. İyi okumalar dilerim.

10/10


"Thomas' a benzediğini söyledim onun gibi olduğunu değil. Seni asla sıkıca bulmadım."
"Ne kadar naziksin."
"Birbirimize, farklılıklaımız sayesinde bu kadar uyun olduğumuzu düşünüyorum" diye devam etti Griffin. Çenesi Hero'nun parmak uçları altında hareket ediyordu. "Thomas'la bir yıla kalmaz sıkıntıdan ölürsün. Eğer benim karakterime benzeyen bir hanım bulsam, birbirimizi birkaç içinde paçalardık. Ama sen ve ben ekmek ve yağ gibiyiz."





Şeytani Arzular - Elizabeth Hoyt Kitap Yorumu





Arzularıyla hareket eden bir adam... Şehveti ve tutkusuyla tanınan Lazarus Huntington, namıdiğer Lord Caire, Londra'nın ünlü kenar mahallelerinden biri olan St. Giles'ta bir katili aramaktadır. 
Geçmişte işlediği günahlarla savaşan bir kadın... St. Giles'ı avcunun içi gibi bilen Dul Temperance Dews da hayatını ailesinin kurduğu kimsesizler yurdundaki çocuklara bakarak geçirmiştir. Ama şimdi yurdun geleceği tehlikededir. İkisinin de reddedemeyeceği bir anlaşma… Caire basit bir teklif sunar: St. Giles sokaklarında yapacağı araştırmaya yardım etmesi karşılığında Temperance'ı, yurda bağışçı bulması için Londra sosyetesine takdim edecektir. Fakat Temperance göründüğü kadar masum değildir ve çok geçmeden ikisini de mahvedebilecek bir tutkunun esiri olurlar. 

St. Giles Londra'nın karanlık yüzüdür. Burada çoçuk satıcıları , kadın pazarları, dilenciler zor durumdaki muhtaç insanlar hayata tutunmaya çalışmaktadır. Temperance babasından kalan St. Giles'taki yetimhanenin müdürüdür. Yetimhanenin kıymetli bağışçısı hayatını kaybettiği için yetimhanenin dönmesini sağlayacak yardımlara ihtiyacı vardır. Caire ise St. Giles ta öldürülen sevgilisinin katilini aramakta ve bir gece yine onun katilini ararken yolları Temperance ile kesişmiştir. 

       Roman diğer Elizabeth Hoyt romanları gibi elimden bakmadan kendini okuttu. Ama bence seride en zayıf halkaydı. Bunun nedenini de Temperance'e bir türlü ısınamamamdır :) Ama Caire ve annesinin arasındaki diyaloglar bence kitabın en güzel bölümleriydi. Dengesiz mi desem ya da ben hiç bir şey demeyeyim siz okuyun ama serinin konu bütünlüğü açısından okusanız iyi edersiniz. Kötü değildi ama yazarın diğer romanlarına göre bence en kötüsü diyebilirim. 
10/6


"Sevginin gösterilmemesinin, hissedilmediği anlamına gelmediğini unutma lütfen."

24 Temmuz 2019 Çarşamba

Güzel ve Milyoner - Jessica Clare Kitap Yorumu


   Sevgili okur, Milyoner Erkekler Kulübü, iş hayatında her zaman kazanmış altı genç adamdan oluşur, ancak söz konusu aşk olunca şansları pek de yaver gitmez.
   Kendisine takılan “Yaralı Yüz” lakabını layıkıyla taşıyan Emlak Simsarı Hunter Buchanan karanlık bir geçmişe ve suratı kadar yaralı bir ruha sahiptir. İş hayatında kimseye pabuç bırakmasa da aslında Hunter, bir kadının gözlerine dahi bakamayacak denli kırılgan bir adamdır. Ancak karşısına yanıtsız bir bilmece kadar esrarlı bir güzel çıktığında, Hunter bu sefer ipleri eline almaya kararlıdır ve bu genç kadının hayatıyla oyunlar oynayacak, esaslı bir plan yapar.
  Zar zor geçimini sağlayan “hayalet yazar” Gretchen Petty reddedemeyeceği bir iş teklifi alır, ancak şartları pek de alışılagelmiş sayılmaz. Gretchen bir ay boyunca bir malikânede kapanıp yazmaktan çok, masasına her gün farklı renkte bir gül bırakan ev sahibinin gizemli yaşamı ve vücudundaki mükemmelliğe tezat kusurlarına ilgi duyar.
   Yaralı milyoner ile güzeller güzeli kızılın hikâyesi, önyargısız ve gerçek bir aşk masalı anlatır.
Merhaba okurlar... Bu aralar gerçekten de okumaya değer güzel bir roman bulmak gittikçe zorlaşıyor. Yazarlar sürekli kendilerini tekrar ediyorlar veya birbirlerine benzer konulu kitaplar çıkarıyorlar, bunları yapmasalar bile kitabı elimize aldığımızda kitapta adlandıramadığımız birşeyler eksik oluyor ve kitap yarım kalıyor. Bu zamanlarda tam anlamıyla öyleyim. Bir kitabı zorla okumak cehennem azabı gibi. İşte tamda böyle düşünürken bu kitaba rastlamış bulunmaktayım. Dikkatinizi çekersem sadece kitap diyorum yazarın ilk kitabını elime aldığımda okumak için kendimi zorlamam gerekti ve nedense o da yarım kaldı. Belki ilerde kendimi zorlarım ve serinin ilk romanı olan Milyoner kitabını okuyup sizlere yorumlarım :) 
Şimdi bu kadar içimi döktükten sonra gelelim Güzel ve Milyonere...Modern zamanın güzel ve  çirkinine... Çok bayılmasam da kitap  kendini okuttu diyebilirim. Elimden bırakamadan bitirdim. Dediğim gibi bayılmasam da beğendim.
   Hunter, aile sevgisi olmadan büyümüş, babası ölünce gayri mülk servetinin yöneticiliğini üstlenmiş, içine kapanık yüzü yaralarla dolu bir milyoner. Küçük yaşta fidye için kaçırıldığında oluşmuş yüzündeki yaraları. Bu yüzden de toplum içine karışamamış soyutlanmış biri.Gretchen ise tanıtımda bahsedildiği üzere bir hayalet yazar. Yazar olmayı aslında sevmeyen bir yazardan bahsediyor roman bize. Yarı zamanlı bir kafe de çalışmakta ve hiç sevmediği seriye zorda olsa geçimini sağlamak için yazmaya çalışmaktadır. 
  Hunter Gretchen'den görür görme hoşlanmaya başlar. Onun diğer insanlar hakkındaki düşüncelerini de Gretchen'in onu görmediği zaman duyar ve en azından Gretchen ondan hoşlanmasa bile onunla arkadaş olabileceklerini düşünür. Çünkü Hunter çok yalnızdır.
   Hunter şansını kadere bırakmaz ve kader ağlarını kendisi örmeye karar verir. Gretchen ile bolca karşılaşacağı ve birlikte vakit geçirmelerine olanak sağlayacak bir oyun oynar.
Size güzel ve çirkin bilinik konu ve gidişhat gibi gelebilir. Ama emin olun ki okuduğunuza ve zaman ayırdığınıza değecek bir roman diyebilirim. Sağlıcakla kalın :)

10/10

Sanırım ikimizde gerçekte var olmayan insanlara aşık olmuşuz. -Gretchen

"Ben diğer insanları rahatsız etmekten endişe ettiği için kendini tecrit eden bir adam gördüm. Evinden çok sık çıkmayan ama çalışanlarına iyi para ödediğinden emin olan bir adam gördüm. Güzelliklerinden zevk aldığı için bütün gün hiç yorulmamaksızın çalışıp güllerle ilgilenen bir adam gördüm. Kendinden mükemmellik bekleyen ama diğerleri ona bir çöp gibi davrandığında sorun etmeyen bir adam gördüm. yeniden incinmekten çok korktuğu için dünyayı dışarıda bırakan bir adam gördüm. Sorunu olan kişinin ben olduğunu mu söylüyorsun bana? Aynada kendine bir bakmaya ne dersin?"

1 Nisan 2019 Pazartesi

Şehvetin Kölesi - Kresley Cole Kitap Yorumu


Ezelî düşmanlar… tehlikeli aşk.

Nefes kesen öpücüğü aklından çıkmıyordu…
Lykae klanından Bowen MacRieve, eşinin ölümüyle yıkılmıştır. Acımasız savaşçı kalpsizleşmiş ve o günden sonra hayatına kimseyi sokmamıştır… ta ki düşmanı Mariketa, içindeki en karanlık arzuları uyandırana dek. Şeytani güçler kıza karşı birleştiğinde, Bowen onu hayatta tutmak için tüm gücünü kullanacaktır.

Yavaş, ateşli dokunuşları dayanılmazdı…
Geçici bir süreliğine güçlerini kaybeden Mari, ezelî düşmanına güvenmek zorunda kalır. Bowen’ın taşlaşmış kalbini kimsenin
yumuşatamayacağı söylenmektedir ama aralarında tutku alevlenmeye başlamıştır. Birlikte olmaları mümkün olmasa da, Bowen’ın Mari’yi bırakmak gibi bir niyeti yokmuş gibi görünmektedir.
Mari ve Bowen dört bir yanlarını saran kötülükten kurtulmayı başarabilecek midir? Mari, bedenini ve ruhunu isteyen Bowen’ı reddedebilecek midir? Yoksa ateşli düşmanı için her şeyi riske mi atacaktır?

 Immortal after dark serisinin dördüncü pegasus tarafından yayınlanan üçüncü kitabı şehvetin esiri, şu an yayınlanan tüm kitapları severek okumuşumdur ve bazılarını bazılarından daha çok beğenmişimdir. İşte bu roman en beğendiğim (daha iyileri çevrilene kadar). Keşke yayın evi kalan kitapları bir önce çevirse...

  Geçen sene yaz aylarında okumuştum en son yayınlanan kitabı halen daha serinin devam kitabından haber yok. Dileyim ki inşallah çevriliyordur tüm temennim o yönde. 

     Kitabın içeriğine gelecek olursam;  Bowen Macrieve, 1200 yıl önce kendinden kaçarken ölen eşini geri getirmek için kahin Nix'in öngörüsüyle Hücuma katılır. Hücumu kazanırsa geçmişe iki kez dönüp onu değiştirebilme hakkında sahip olacaktır. Onun acısıyla yıllarca yaşamış, klanından biri eşini kaybettiğinde onlarda kendilerini öldürdükleri halde Bowen kendini öldürmemiştir. Her yılda onu geri getirecek yollar aramayı hiç bırakmamıştır.

    Beklenen Mariketa bir cadıdır. Beklenen olmasının verdiği sorumlulukla kendisini göstermek için hücuma katılır. Bowen ile ilk defa orada karşılaşırlar. Bowen onun yüzünü göremese bile girdikleri yeraltı mezarlığında bir şekilde Mariketa'nın kırmızı cübbesini düşürür ve Mari'nin yüzünü görür. 
     
   Mari'ye karşı hissettiği duygular yüzünden bocalayan Bowen, oyun boyunca ölen eşini geri getirmek için mücadelere odaklanmasını istediğinden en iyi çareyi Mari'yi oraya hapsetmekte bulur. 

     Lykaelerin tek eşleri olur ve eğer o eş ölürse lykaenin de ölmesi beklenir. Bowen Hücumu kaybettikten sonra Mari'yi oradan çıkarmaya geri döner. Ama onu ordan çıkardıktan sonrada inanamaz eşi olduğunu çünkü onlara tek eş verilir. Yinede cadılardan nefret etmesine rağmen Mari'den uzak duramaz. 

     Sonuç olarak bence bu tür olarak herkesin beğeneceği bir kitap. Seriye bu kitapla başlamış olmamda benim için çok bir kayıp olduğunu düşünmüyorum şayet her kitapta farklı karakterler birbirinden bağımsız konular yer almakta. Bu seriye halen daha başlamamışsanız çok geç kalmadınız çünkü bizim gibi serinin kitaplarını çok beklemektense çevrilmiş olanları okuyup uzun süre keyifli bir vakit geçirebilirsiniz. Sağlıcakla kalın :)

10/10


Mari aniden insanların neden kaybedilmiş bir savaşta mücadele ettiklerini anladı; çünkü birşeyi yeterince fazla isterseniz, uğrunda mücadele etmekten başka bir şey yapamazsınız. 

- Beklenen Mariketa


Ama sahip olduğum tek güzel şey sensin. 
- Bowen Macrieve


Bowen sessiz kalınca mırıldandı. "Nasıl göründüğümü bilmediğimi sanıyorsan, biliyorum. Benim için kelebekler, faunlar ve ötücü kuşlar yok" En sonunda Bowen'a baktı. "Gerçek bir masal prensesinden, para için öldüren kötü bir cadıya geçmek senin için zor olmalı." Kendi sözlerine kaşlarını çattı. "Sanırım bu  bölümdeki kötü kadın ben oluyorum."
"Belki de bu nedenle birbirimize uyuyoruz." Nasıl oluyordu da onun özündeki gücü kabul edemezken, içindeki canavarı Mariketa'nın kabul etmesini bekleyebiliyordu? "Eğer sen kötü kadınsan, benim de bir canavar olduğumu unutma."