6 Ağustos 2019 Salı

Saklı Şehvet - Elizabeth Hoyt Kitap Yorumu

Bir korsan… Güzel, iyi yürekli ve genç bir dul olan Silence Hollingbrook dokuz ay önce korkunç bir hata yapmıştır. Kocasını koruması için bir nehir korsanıyla yaptığı pazarlık evliliğine mal olmuştur. Genç kadın, bu olaydan sonra kardeşiyle birlikte yönettiği yetimhanede saklanır. Ancak korsan geri gelmiştir ve ondan yardım istemektedir. 
Tek gerçek hazinenin… Çok çekici ve korkunç derecede zeki nehir korsanı, "Yakışıklı" Mickey O'Connor, Londra yeraltı dünyasında büyük mücadelelerle yükselmiştir. Merhamet ve aşk gibi duygulara önem vermemekte ve insanları oynatılacak piyonlar olarak görmektedir. Ancak çaylak bir kaptanın, kendisinden yardım isteyip bir geceyi onunla sohbet ederek geçiren karısını hiç unutamamıştır. 
Bir kadının kalbinde yattığını fark edebilir mi? O'Connor, aylar önce kendisine getirilen annesiz bebeğini, bakması için Silence'ın kapısına bırakır. Böylece hem bebeği düşmanlarından korunacak hem de Silence'ın bebeğe duyduğu sevgiden yararlanarak genç kadını kendine bağlamaya çalışacaktır...


Doyumsuz zevklerden sonra genel olaraken beğenilen kitaptır. Belkide en iyisidir bilemem. Ama genel olarak bir şey eksikti ya da fazla abartı mıydı bilemiyorum. Bu kitaptaki olayları ve ilerleyişe hakim olmak amacıyla mutlaka ilk iki kitabı okumanız gerekmektedir. Ben direk bu kitapla başlayayım dedim ama konuyu baştan anlamadığım için ilk iki kitabı okuduktan sonra tekrar geri dönüş yaptım kendisine.
  Kitaptaki konusuna gelecek olursak Silence Temrance'nin kız kardeşidir. Kocasıbir yük gemisinde çalışmaktadır. Kocasının malları bir gün Mickey O'Connor tarafından kaçılır ve Silince kocasının hapse germesine göz yumamadığı için şeytanla pazarlık yapmaya gider. Mickey malları gemiye koyacağını ancak karşılığında Silince'in bir gece kendi sarayında misafir kalmasını ister. Silince de bunu kabul eder. Ertesi gün Mickey onu üstü başı paramparçe bi halde sokağa çıkarır. Tabi tüm St.Giles halkı bu olatı yalnış anlar ve Silince Mickey sayesinde üzerinde yapışan bir lekeye sahip olmuştur. O gece aralarında hiçbir şey yaşanmasa da buna kimseyi inandıramaz. 
   Bir gün kapısına bırakılmış bir kız bebek bulur. Bu kızı o kadar sever ki onu da alıp yetimhanede müdür olarak çalışmaya başlar. Bu günlerden birinde kocasını kaybeder. Ona hiçbir zaman inanmayan kocasını... 
    Ve kader onları bir şekilde tekrar biraraya getirmiştir. Küçük Mary Darlingle...
10/7



"Buna hakkım olmayabilir Silence aşkım," dedi ağır ve Silence'in neredeyse duyamadığı yumuşak bir sesle. "Ama ben olsam seni dinlerdim. Sana inanırdım."

2 Ağustos 2019 Cuma

Doyumsuz Zevkler - Elizabeth Hoyt Kitap Yorumu


Leydi Hero Batten'ın hayatı kusursuzdur… Wakefield Dükü'nün güzel kardeşi Leydi Hero Batten, bir hanımefendinin isteyebileceği her şeye sahiptir. Mükemmel bir nişanlısı vardır; aslında Mandeville Markisi biraz sıkıcı ve mizah anlayışı olmayan bir adamdır ama Hero bunu umursamaz.
Ta ki Marki'nin kötü şöhretli kardeşiyle tanışana kadar… Lord Griffin Reading mükemmellikten çok uzaktır, tüm Londra onun en berbat âlemlerde zaman geçirdiğini bilir ama genç adam halinden memnundur. Tanıştıklarında Hero ondan hiç hoşlanmaz; Griffin ise yardımsever ve kusursuz genç kadının sadece ağabeyi için değil, tüm sosyete için fazla mükemmel olduğunu düşünür. Hero'nun düğün günü giderek yaklaşsa da, Griffin'le giriştikleri söz düellosu içlerinde bir ateş yakar. Peki, bu ateşte kusursuz aşkı bulabilecekler midir? 

İşte kitap budur. BAYILLLDIMMM. Geceleri okumaktan uyayamadım. Hem Elizabeth Hoyt'un hemde serinin okuduğğum en güzel kitabıydı. Artık vageçilmez en iyi listeme eklendin canım benim :)
  Leydi Hero 24 yaşında çok fazla güzelliğe sahip olmayan Wakefield dükünün kız kardeşi. Tam anlamıyla ayakları yere basan doğruğuna inandığı şeyler uğruna abisini kafa tutan bir kızdır. Evlilik çağı geldiğinde abisi onu yakın arkadaşı Madeville Markisi ile nişanlaması konusunda ikna eder. Nişan gecelerinde Hero markinin kardeşi Griffin ile tanışınca başlasın brezilya dizisi :) 
  Griffin babası öldükten sonra ailesinin geçimi üstlenmiş ve bu uğurda baı yasa dışı yollara başvurmuştur. Abisi ile arası eski yengesinin kendisi ile aldattığı dedikodusu yüzünden bozuktur. Hero tamda Griffin'in zıttı asla hoşlanmayacağı bir karakter diyebilir ama öyle olmuyor.
   İkili aşkını doyasıya yaşamak istese de önlerine bir çok engel çıkıyor ve kitapta tansiyon bir türlü düşmüyor. Ah o marki ile dük yok mu! Burunlarından getirdiler canım çiftimizin hayatı. Tabi olaylara Marki'nin çok sevdiği ve bir türlü unutmadığı metresi de dahil olunca denklem tamamlanmıştır. İyi okumalar dilerim.

10/10


"Thomas' a benzediğini söyledim onun gibi olduğunu değil. Seni asla sıkıca bulmadım."
"Ne kadar naziksin."
"Birbirimize, farklılıklaımız sayesinde bu kadar uyun olduğumuzu düşünüyorum" diye devam etti Griffin. Çenesi Hero'nun parmak uçları altında hareket ediyordu. "Thomas'la bir yıla kalmaz sıkıntıdan ölürsün. Eğer benim karakterime benzeyen bir hanım bulsam, birbirimizi birkaç içinde paçalardık. Ama sen ve ben ekmek ve yağ gibiyiz."





Şeytani Arzular - Elizabeth Hoyt Kitap Yorumu





Arzularıyla hareket eden bir adam... Şehveti ve tutkusuyla tanınan Lazarus Huntington, namıdiğer Lord Caire, Londra'nın ünlü kenar mahallelerinden biri olan St. Giles'ta bir katili aramaktadır. 
Geçmişte işlediği günahlarla savaşan bir kadın... St. Giles'ı avcunun içi gibi bilen Dul Temperance Dews da hayatını ailesinin kurduğu kimsesizler yurdundaki çocuklara bakarak geçirmiştir. Ama şimdi yurdun geleceği tehlikededir. İkisinin de reddedemeyeceği bir anlaşma… Caire basit bir teklif sunar: St. Giles sokaklarında yapacağı araştırmaya yardım etmesi karşılığında Temperance'ı, yurda bağışçı bulması için Londra sosyetesine takdim edecektir. Fakat Temperance göründüğü kadar masum değildir ve çok geçmeden ikisini de mahvedebilecek bir tutkunun esiri olurlar. 

St. Giles Londra'nın karanlık yüzüdür. Burada çoçuk satıcıları , kadın pazarları, dilenciler zor durumdaki muhtaç insanlar hayata tutunmaya çalışmaktadır. Temperance babasından kalan St. Giles'taki yetimhanenin müdürüdür. Yetimhanenin kıymetli bağışçısı hayatını kaybettiği için yetimhanenin dönmesini sağlayacak yardımlara ihtiyacı vardır. Caire ise St. Giles ta öldürülen sevgilisinin katilini aramakta ve bir gece yine onun katilini ararken yolları Temperance ile kesişmiştir. 

       Roman diğer Elizabeth Hoyt romanları gibi elimden bakmadan kendini okuttu. Ama bence seride en zayıf halkaydı. Bunun nedenini de Temperance'e bir türlü ısınamamamdır :) Ama Caire ve annesinin arasındaki diyaloglar bence kitabın en güzel bölümleriydi. Dengesiz mi desem ya da ben hiç bir şey demeyeyim siz okuyun ama serinin konu bütünlüğü açısından okusanız iyi edersiniz. Kötü değildi ama yazarın diğer romanlarına göre bence en kötüsü diyebilirim. 
10/6


"Sevginin gösterilmemesinin, hissedilmediği anlamına gelmediğini unutma lütfen."

24 Temmuz 2019 Çarşamba

Güzel ve Milyoner - Jessica Clare Kitap Yorumu


   Sevgili okur, Milyoner Erkekler Kulübü, iş hayatında her zaman kazanmış altı genç adamdan oluşur, ancak söz konusu aşk olunca şansları pek de yaver gitmez.
   Kendisine takılan “Yaralı Yüz” lakabını layıkıyla taşıyan Emlak Simsarı Hunter Buchanan karanlık bir geçmişe ve suratı kadar yaralı bir ruha sahiptir. İş hayatında kimseye pabuç bırakmasa da aslında Hunter, bir kadının gözlerine dahi bakamayacak denli kırılgan bir adamdır. Ancak karşısına yanıtsız bir bilmece kadar esrarlı bir güzel çıktığında, Hunter bu sefer ipleri eline almaya kararlıdır ve bu genç kadının hayatıyla oyunlar oynayacak, esaslı bir plan yapar.
  Zar zor geçimini sağlayan “hayalet yazar” Gretchen Petty reddedemeyeceği bir iş teklifi alır, ancak şartları pek de alışılagelmiş sayılmaz. Gretchen bir ay boyunca bir malikânede kapanıp yazmaktan çok, masasına her gün farklı renkte bir gül bırakan ev sahibinin gizemli yaşamı ve vücudundaki mükemmelliğe tezat kusurlarına ilgi duyar.
   Yaralı milyoner ile güzeller güzeli kızılın hikâyesi, önyargısız ve gerçek bir aşk masalı anlatır.
Merhaba okurlar... Bu aralar gerçekten de okumaya değer güzel bir roman bulmak gittikçe zorlaşıyor. Yazarlar sürekli kendilerini tekrar ediyorlar veya birbirlerine benzer konulu kitaplar çıkarıyorlar, bunları yapmasalar bile kitabı elimize aldığımızda kitapta adlandıramadığımız birşeyler eksik oluyor ve kitap yarım kalıyor. Bu zamanlarda tam anlamıyla öyleyim. Bir kitabı zorla okumak cehennem azabı gibi. İşte tamda böyle düşünürken bu kitaba rastlamış bulunmaktayım. Dikkatinizi çekersem sadece kitap diyorum yazarın ilk kitabını elime aldığımda okumak için kendimi zorlamam gerekti ve nedense o da yarım kaldı. Belki ilerde kendimi zorlarım ve serinin ilk romanı olan Milyoner kitabını okuyup sizlere yorumlarım :) 
Şimdi bu kadar içimi döktükten sonra gelelim Güzel ve Milyonere...Modern zamanın güzel ve  çirkinine... Çok bayılmasam da kitap  kendini okuttu diyebilirim. Elimden bırakamadan bitirdim. Dediğim gibi bayılmasam da beğendim.
   Hunter, aile sevgisi olmadan büyümüş, babası ölünce gayri mülk servetinin yöneticiliğini üstlenmiş, içine kapanık yüzü yaralarla dolu bir milyoner. Küçük yaşta fidye için kaçırıldığında oluşmuş yüzündeki yaraları. Bu yüzden de toplum içine karışamamış soyutlanmış biri.Gretchen ise tanıtımda bahsedildiği üzere bir hayalet yazar. Yazar olmayı aslında sevmeyen bir yazardan bahsediyor roman bize. Yarı zamanlı bir kafe de çalışmakta ve hiç sevmediği seriye zorda olsa geçimini sağlamak için yazmaya çalışmaktadır. 
  Hunter Gretchen'den görür görme hoşlanmaya başlar. Onun diğer insanlar hakkındaki düşüncelerini de Gretchen'in onu görmediği zaman duyar ve en azından Gretchen ondan hoşlanmasa bile onunla arkadaş olabileceklerini düşünür. Çünkü Hunter çok yalnızdır.
   Hunter şansını kadere bırakmaz ve kader ağlarını kendisi örmeye karar verir. Gretchen ile bolca karşılaşacağı ve birlikte vakit geçirmelerine olanak sağlayacak bir oyun oynar.
Size güzel ve çirkin bilinik konu ve gidişhat gibi gelebilir. Ama emin olun ki okuduğunuza ve zaman ayırdığınıza değecek bir roman diyebilirim. Sağlıcakla kalın :)

10/10

Sanırım ikimizde gerçekte var olmayan insanlara aşık olmuşuz. -Gretchen

"Ben diğer insanları rahatsız etmekten endişe ettiği için kendini tecrit eden bir adam gördüm. Evinden çok sık çıkmayan ama çalışanlarına iyi para ödediğinden emin olan bir adam gördüm. Güzelliklerinden zevk aldığı için bütün gün hiç yorulmamaksızın çalışıp güllerle ilgilenen bir adam gördüm. Kendinden mükemmellik bekleyen ama diğerleri ona bir çöp gibi davrandığında sorun etmeyen bir adam gördüm. yeniden incinmekten çok korktuğu için dünyayı dışarıda bırakan bir adam gördüm. Sorunu olan kişinin ben olduğunu mu söylüyorsun bana? Aynada kendine bir bakmaya ne dersin?"

1 Nisan 2019 Pazartesi

Şehvetin Kölesi - Kresley Cole Kitap Yorumu


Ezelî düşmanlar… tehlikeli aşk.

Nefes kesen öpücüğü aklından çıkmıyordu…
Lykae klanından Bowen MacRieve, eşinin ölümüyle yıkılmıştır. Acımasız savaşçı kalpsizleşmiş ve o günden sonra hayatına kimseyi sokmamıştır… ta ki düşmanı Mariketa, içindeki en karanlık arzuları uyandırana dek. Şeytani güçler kıza karşı birleştiğinde, Bowen onu hayatta tutmak için tüm gücünü kullanacaktır.

Yavaş, ateşli dokunuşları dayanılmazdı…
Geçici bir süreliğine güçlerini kaybeden Mari, ezelî düşmanına güvenmek zorunda kalır. Bowen’ın taşlaşmış kalbini kimsenin
yumuşatamayacağı söylenmektedir ama aralarında tutku alevlenmeye başlamıştır. Birlikte olmaları mümkün olmasa da, Bowen’ın Mari’yi bırakmak gibi bir niyeti yokmuş gibi görünmektedir.
Mari ve Bowen dört bir yanlarını saran kötülükten kurtulmayı başarabilecek midir? Mari, bedenini ve ruhunu isteyen Bowen’ı reddedebilecek midir? Yoksa ateşli düşmanı için her şeyi riske mi atacaktır?

 Immortal after dark serisinin dördüncü pegasus tarafından yayınlanan üçüncü kitabı şehvetin esiri, şu an yayınlanan tüm kitapları severek okumuşumdur ve bazılarını bazılarından daha çok beğenmişimdir. İşte bu roman en beğendiğim (daha iyileri çevrilene kadar). Keşke yayın evi kalan kitapları bir önce çevirse...

  Geçen sene yaz aylarında okumuştum en son yayınlanan kitabı halen daha serinin devam kitabından haber yok. Dileyim ki inşallah çevriliyordur tüm temennim o yönde. 

     Kitabın içeriğine gelecek olursam;  Bowen Macrieve, 1200 yıl önce kendinden kaçarken ölen eşini geri getirmek için kahin Nix'in öngörüsüyle Hücuma katılır. Hücumu kazanırsa geçmişe iki kez dönüp onu değiştirebilme hakkında sahip olacaktır. Onun acısıyla yıllarca yaşamış, klanından biri eşini kaybettiğinde onlarda kendilerini öldürdükleri halde Bowen kendini öldürmemiştir. Her yılda onu geri getirecek yollar aramayı hiç bırakmamıştır.

    Beklenen Mariketa bir cadıdır. Beklenen olmasının verdiği sorumlulukla kendisini göstermek için hücuma katılır. Bowen ile ilk defa orada karşılaşırlar. Bowen onun yüzünü göremese bile girdikleri yeraltı mezarlığında bir şekilde Mariketa'nın kırmızı cübbesini düşürür ve Mari'nin yüzünü görür. 
     
   Mari'ye karşı hissettiği duygular yüzünden bocalayan Bowen, oyun boyunca ölen eşini geri getirmek için mücadelere odaklanmasını istediğinden en iyi çareyi Mari'yi oraya hapsetmekte bulur. 

     Lykaelerin tek eşleri olur ve eğer o eş ölürse lykaenin de ölmesi beklenir. Bowen Hücumu kaybettikten sonra Mari'yi oradan çıkarmaya geri döner. Ama onu ordan çıkardıktan sonrada inanamaz eşi olduğunu çünkü onlara tek eş verilir. Yinede cadılardan nefret etmesine rağmen Mari'den uzak duramaz. 

     Sonuç olarak bence bu tür olarak herkesin beğeneceği bir kitap. Seriye bu kitapla başlamış olmamda benim için çok bir kayıp olduğunu düşünmüyorum şayet her kitapta farklı karakterler birbirinden bağımsız konular yer almakta. Bu seriye halen daha başlamamışsanız çok geç kalmadınız çünkü bizim gibi serinin kitaplarını çok beklemektense çevrilmiş olanları okuyup uzun süre keyifli bir vakit geçirebilirsiniz. Sağlıcakla kalın :)

10/10


Mari aniden insanların neden kaybedilmiş bir savaşta mücadele ettiklerini anladı; çünkü birşeyi yeterince fazla isterseniz, uğrunda mücadele etmekten başka bir şey yapamazsınız. 

- Beklenen Mariketa


Ama sahip olduğum tek güzel şey sensin. 
- Bowen Macrieve


Bowen sessiz kalınca mırıldandı. "Nasıl göründüğümü bilmediğimi sanıyorsan, biliyorum. Benim için kelebekler, faunlar ve ötücü kuşlar yok" En sonunda Bowen'a baktı. "Gerçek bir masal prensesinden, para için öldüren kötü bir cadıya geçmek senin için zor olmalı." Kendi sözlerine kaşlarını çattı. "Sanırım bu  bölümdeki kötü kadın ben oluyorum."
"Belki de bu nedenle birbirimize uyuyoruz." Nasıl oluyordu da onun özündeki gücü kabul edemezken, içindeki canavarı Mariketa'nın kabul etmesini bekleyebiliyordu? "Eğer sen kötü kadınsan, benim de bir canavar olduğumu unutma."

16 Mart 2019 Cumartesi

Oyun - Brenda Joyce Kitap Yorumu


Kural tanımaz bir korsan ile soylu ve başına buyruk bir genç kız; aşk, tutku ve ihanet sarmalında bir maceraya yelken açarsa oyunun galibi kim olur?


 OYUNCULAR 
Manastırdan ayrılan soylu ve haşin Katherine FitzGerald, çok sevdiği İrlanda’ya dönmek için deniz yolculuğuna çıkar. Ne var ki kendini, Denizlerin Efendisi olarak nam salmış meşhur korsanın tutsağı olarak buluverir. 
HAMLELER 
Korsan kaptan Liam O’Neill, Kraliçe Elizabeth’in gözdesidir. Hem sarayda hem de yatak odasında muhteşem bir oyuncudur ve gizli emellerini gerçekleştirirken inatçı Katherine’in kalbini kazanmaya da kararlıdır. Ancak şimdi, yürek burkan bir ihanetin üstesinden gelmeye çalışırken ölümcül bir oyunun sonunda zafere ulaşmak için değer verdiği her şeyi tehlikeye atmak zorundadır. Tüm kuralları yıkmak pahasına olsa da. 

OYUN 
Başladı…


Siz kendiniz okumayacağım yeter dayanamıyorum dersiniz ama bazı romanlar size zorla kendini okutur...Ah Brenda Joyce canım senin cidden rakibin yok. Serinin hemen hemen tüm kitaplarını okumuş biri olarak diyebilirim ki hiç sıkılıpta bıraktığım kitabı yoktur Brenda Joyce'un. Bu romanı da açıkçası gülün sözü gibi beklemiştim. Tek kelimeyle seride en beğendiğim kitap halen daha odur. Ama beni gerçekten konu bakımından ve olaylar bakımından oldukça şaşırtan bir roman oldu benim için. Gönülçelen gibi dayanamayacağım olayalar gelişmekteydi ama yazar toparladı ve ortaya gülün sözü ile gönülçelen karışımı bir roman çıktı benim için.
  
  Tarihten de baya karakterler mevcuttu romanda. Liam O'neill barbar ve korsan bir adamın gayrimeşru oğludur. İrlandalı babası onu çocukken ingiliz annesinden ayırmış kendi tarzında yetiştirmeye çalışmıştır. Ama Liam ingiliz olan annesini hiç unutmamış, kendince gaddar sevmediği babasına benzememek için çok çalışmıştır. Nitekim babası ölünce çok çalışmış ve babası onun annesinden zorla almadan önce annesinle ona bakan kraliçe Elizabeth ' e sadık kalmaya çalışarak İrlanda isyanını bastırabilmek için korsanlık yapmaktadır. Kitapta yazarın anlattığına göre Liam'ın Karayip Korsanlarındaki siyah inciye benzeyen Deniz Hançeri isimli kapkara ve görkemli gemisi vardır.
   
  Katherine manastırda evlenme çağına bekleyen irlanda kontu Fitzgerald'ın kızıdır. Annesi bir ingiliz ve o çok küçükken ölmüştür. Babasını bir sürü mektuplar yazmasına rağmen ne ondan nede üvey annelerinden kendisini yanına çağırdığına dair bir mektup gelmemiştir. Katherine artık yaşının geldiğini ve ömür boyu manastırda kalamayacağına karar verir. Manastırda arkadaşıyla birlikte rahibeden izin alarak manastırdan ayrılır. Zengin kont olan babasının yanına gitmek için gemiye bindiklerinde gemi saldırıya uğrar. Liam onu gördüğünde çok etkilenir ve onu ganimeti olarak alıkoymaya karar verir ve oyun başlar.
  
 Kitapta her karakterin kendine ait oyunu vardı ve ne yalan söyleyeyim beni sıkan kesinlikle bu oyunlar değildi. Liam'ın amacının ne olduğunu tam olarak kitabın sonunda anladım ve bunun hakkında fikir yürütmek kitaba bağlayan sebeplerden biriydi. Ama gerçekten Katherine'den çok çok çok sıkıldım. Daha önce bencil erkek karakteri okumuştum gönülçelen de ama bu kitaptaki kız beni benden aldı. Manastırdan kaçma sebebi de evlenmek ve çocuk doğurmaktı katherine'nin. Babasını Londra da sürgün bir halde görünce babasının durumdan çok zengin ve soylu bir adamla evlenemeyeceğine yakınıyor kızımız. Babası onu Liamı evlenmeleri iççin ikna etmesini sıkı sıkı tembihler. Bu şekilde kraliçeye isyan ederek kaybettiği toprakları geri alacak ve onu destekleyen politik yönden çok güçlü bir damada sahip olacaktı. Liam da sırf bu sebepten Katherine ile evlenmeyi istememektedir. 
    
Kraliçe onları londrada yakaladığında da Liam'ın Fitzgerald'ın kızı ile evlenip ona karşı çıkacağına ve bir oyun oynadığını düşünmeye başlar. Katherine üvey annesinde de nişanlısı Hugh'un ölmediğine dair bilgiyi verince kraliçeye nişanlısına gitmek için yalvarır. Çünkü babasının hiçbir serveti ve ünvanı kalmadığı için kimsenin onunla evlenmek istemeyeceğini bilmektir. Kraliçe Liam'ın planını anlaması için en yakın adamlarından biri olan Cecil onları izleminin Liam'ın planını öğrenmenin daha doğru bir hamle olduğuna inandırır. Birde kraliçenin sevgilisi Leicester vardır. Cecil Liam'ın hiçbir zaman kraliçeye ve ingiltereye ihanet etmeyeceğini ayrıca topraklarını işgal eden Fitzgerald'ın kuzeinin yerine Katherine'nin babasının tekrar kont olması gerektiğini savunmaktadır. Leicester ise Liam'dan nefret etmekte onun İrlandalı babasına benzediğini birgün kendilerini ihanet edeceklerini savunur.
    
    Ve Liam oyunu kusursuz bir şekilde kurar. Bu oyundan bir çok kişi karlı çıkacaktır ama en çok kendisi. Tabi Katherine başta gerçekten Liam'ın yoluna fazlasıyla taş koydu. En başta Hugh'tan döndüklerinde  Liam'ın evlenme tekleifini kabul etmedi ve tutturdu Liam' a "beni kraliçeye iyi bir evlilik yapmam için geri götür.". Sırf korsan olduğu için Liam'ı istememişti. Ama ne oldu bu teklifi kabul etmemek Katherine'ye çok güzel bir ders oldu. Sırf düzgün ünvanlı koca için oyunun daha fazla karışmasına sebep oldu. En sonunda Liam'ı fazlasıyla yordu ama Liam istediğini aldı tüm oyun onun istediği şekilde sonuçlandı.

10/8

"Belki de senin için bu kadar şey yaptığım ve bu kadar fazla şeyi tehlikeye attığım için deliyim Kate" - Liam O'Neill


"Ben Liam O'Neill," dedi, tatmin olmuş, belirgin bir gülümsemeyle. "Bu geminin kaptanıyım."
Katherine karşılık vermedi ve gözlerini onunkilerden ayıramadı.
Adamın gözlerinde bir parıltı belirdi. Gülümsemesi büyüdü fakat bu güven verici bir gülümseme değildi. "Ne yakaladım ben böyle? Ne kadar da güzel bir ödül. Görünüşe göre gerçek bir hazine, bunca kurşun ve metalin arasında değerli bir taş. Gel buraya, canım , gel."

12 Mart 2019 Salı

Günahın Esiri - Anna Campbell Kitap Yorumu


Hindistan'da tutsak edilen İngiliz casusu Sir Gideon Trevithick ülkesine döndüğünde ulusal kahramandır. Bir yıl boyunca işkence gören Gideon insanlarla ilişki kurmakta güçlük çekmeye başlamış ve içine kapanmıştır. Ancak çok zor durumda olan Lady Charis Weston ile karşılaşınca, duyduğu ilgi ve yakınlığı gizleyemez. Charis, kendisine miras kalmasını istemeyen ve onu şiddet uygulayarak istemediği bir adamla evlenmeye zorlayan üvey ağabeylerinden kaçmaktadır.
Gideon bir yandan Charis ile aralarındaki yakınlaşmaya karşı koymaya çalışır çünkü güzeller güzeli Charis'in kendisi gibi travmalar yaşamış, bunların etkisinden kurtulamamış bir adamdan çok daha iyisini hak ettiğini düşünmektedir. Bir yandan da genç kızı kurtarmanın tek yolunun onunla evlenmesi olduğunun farkındadır.


Bu kitaptan önce Anna Campbell'in mahrem ve yedi gün yedi gece kitabını okumuştum. Yedi gün yedi geceyi mahremden daha çok beğenmiş olup bu kitaba da öyle bir şans vermek istedim. Yedi gün tedi gece daha çok bir güzel çirkin masalının tarihi aşk türündeki karşılığıydı benim için. Bu romansa daha önceden okuduğum güzel ve hırsız kitabının daha aksiyonlu olanıydı. Ama ilk önce bunu okusaydım güzel ve hırsıza göre bunu beğenirdim herhalde...Ama kitabın kapağına değinmeden geçemeyeceğim. Anna Campbell'in diğer kitap kapakları bu kitaba göre çok daha iyi. Keşke daha güzel bir kapak olsaydı bu güzel kitaba.
    Kitabın içeriğine gelecek olursak Charis 21 yaşı arifesinde, babası o çok küçük yaşındayken ölmüş, annesi daha sonra tekrar bir evlilik yapmıştır. Evlendiği adamın Charis'ten bbüyük iki oğlu vardır.Annesinin ölmesiyle Charis yanlız kalmış, onu sevmeyen üvey babasınında ölmesiyle tamamen üve abilerinin eline kalmıştır. Sahip olduğu büyük miras abilerinin gözünü döndürür ve Chairsi zorla evlendirmeye girişirler. Ona durmadan fiziksel ve ruhsal şiddet uygularlar. Cahis onların elinden zor bela kaştığı şubet ayının soğuk gecesinde Giedonla hanın ağırda karşılaşırlar. Charis ona güvenmekte sıkıntı yaşasada Gideon bir şekilde onun kalbine girmeyi başarır.
    Gideon, babası ve ailesi tafafından sevilmeyen ailenin ikinci çocuğu. Babasının sevgisizliğiyle büyüdüğü için kendisini derslerine vermiş yabancı dil ve birçeok konuda kendisini geliştirmiştir. Bu birçok kişinin dikkatini çekince kendisini Hindistan'a bir ingiliz ajanı olarak yollarlar. Bundan sonra Giedonun hayatı ve kendisi hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak derin yaralar alır. Hindistandan yeni döndüğünden de soğuk kış gecesinde Charisle karşılaşır. Charis ona kendisini başkası gibi tanıtır. Gideon fazlasıyla zeki biri olduğu için onun yalanları inanmaz ama yine de ona yardım etmekten de geri duramaz. 
     Kitabın ilk 80 sayfasıda fazlasıyla sıkıldım. Sonra olaylar tek tek çözülmeye başladıkça ikilinin arasındaki uyum okumaya değerdi diye düşünüyorum. Siz eğer kitabı okumaya düşünüyorsunuz esas olaylar 200 den sonra başlıyor haberiniz olsun derim :)

10/7

'Yatağın altında canavarlar yok.Yaralarını öpeyim. Her şey çok güzel olacak' - Charis

'Karım, paradan çok daha değerli. Bana yalnızca üstündeki elbiseyle bile gelse, ben kendimi çok zengin sayarım' - Gideon

'Bu doğru. Ama benim atımın ahırını seçmiş olman, beni de seçmiş olduğun anlamına geliyor.' dedi Charis.
'Bu sadece bir tesadüf.'
En sonunda . adam Charis'e baktı.Herhalde ışıktan dolayı, adamın gözleri bu kadar parlak görünüyordu.'Hayat tesadüflerden ibarettir.'

5 Mart 2019 Salı

Karanlığın Külleri - İlknur Birdal Kitap Yorumu


Bir adam, küllerinden yeniden doğabilir mi?
Ve bir kadın, zifiri karanlık bir yüreğe ne kadar dokunabilir? 
Kalbini korumak için acımasız birine dönüşen bir adam ve aşkı için savaşmayı seçen bir kadın. Afra ve Devrim'in amansız mücadelesi… 
Amansız bir mücadeledir aşk; kendinle savaşırsın, duygularınla savaşırsın, sevdiğinle savaşırsın. Bir an gelir ayrılıkla savaşırsın. Acısıyla, yokluğuyla, özlemiyle savaşırsın. Amansız savaşın hiç bitmez aslında. Âşık olduğunda savaşmayı göze almalısın. 


“Seninle ben olmayacak Devrim biz olacağız. Bir bütün olacağız. Hem de öyle güzel olacağız ki, bakan hayran, duyan âşık olacak.



Şu kitabın kapağı için bile blogumda yorumlayabilirim. Çünkü sizde görüyorsunuz anlatmaya gerek yok değil mi ?Fantastik romanlardan sonra iyi geldi bu kitap. Bayadır bu türü okumamıştım. Ki ruh halim baya dalgalanmalar yaşamadı değil. Böyle bir zamanıma gelmesi beni kitaba daha çok bağladı. Başka zaman olsa bu kadar kısa sürede okurmuyum bilmiyorum. Genel olarak güzel bir kitaptı. Ama kesinlikle çok fazla beklentiye girmeden okumaya başlayın derim. Kitap benim için iki bölümden oluşuyor. Sizde okuyunca anlarsınız ne demek istediğimi. Ama ne yalan söyleyeyim ben birinci kısmını daha çok sevdim :) Kitabın konusuna gelecek olursak;
   Afra 30 yaşına yaklaşmış, babasını Devrimi tanıdıktan çok kısa bir zaman sonra kaybetmiş, o günden sonra şirketin başına geçmiş başarılı bir iş kadını... İtalya'da staj yaptığı dönemlerde görmüş Devrim Demiri. O gündür bu gündür aklından çıkaramamış, platonik aşkı günden güne içinde daha da büyümüş. Belkide Afranın kitapta bahsettiği gibi yaşadığı her kötü olayda içindeki Devrime tutunması da aşkını yaşatmış ve büyütmüş. İtalyada karşılaştıktan sonra 6 yıl geçer. Afra Devrim'i gittiği her yerde takip eder. Devrimin kimlerle takıldığını, ne zaman nerde olacağını adı gibi bilir Afra. Ve o çok uğraşlarının sonunda Devrimin şirketinle anlaşma tamamlanınca Afranın Devrimin hayatına giriş sahne perdesini yine kendi açar ve Devrimin hayatına bomba gibi giriş yapar.
    Devrim kendi iş yerlerinde başarılı bir mimardır. Hayatına Afra'dan önce Selin girmiştir ki ne kadını unutabilmiş ne de hayatına devam edebilmiştir. Ailesiyle Slin yüzünden aralarında uçurumlar oluşmuştur. Afranın hayatına girmesiyle tam anlamıyla nevri döndü garibimin :) Afra ne çektirdi be sana. Tamam Devrimde çektirmedi değil.  Afra resmen amazon kadını gibi savaştı Helal olsun. Ağzından girdi burnundan çıktı Devrimi kendine aşık etti.
    Devrim o aşktan kaçmak için atmadığı takla çevirmediği dolap kalmadı.Ama Afradan yinede kurtulamadı. Genel olarak konusu farklıydı benim açımdan ve kitapta gerçekten çok güzel sözlerde mevcut 1000k da paylaşımlarım tavan yaptı :) Sağlıcakla kalın...

10/7

Kim katletti neşeli gülüşlerini? Hep böyle miydi sevmelerin; bir parça hüznü acıyla yıkayan?

Aşk yüreğin kanatlanıp uçmasıydı kendi bedeninden. Hangi yöne konacağı büyük bir muamma. Gönlün gönlüm üstüne...Selam olsun yüreğimin sevdiği o güzel sevgiliye...

Vedalar değildi gözlerden yaşı akıtan...Dilin ucuna kadar gelip, geldiği gibi geri giden yaşanmışlıklardı.

"Gözlerinden önce yüreğim yüreğine vurulmuş Devrim, kırsan da senden gidemiyorum işte" -Afra

"Şu halde tutturdun ya gidelim diye helal olsun sana. Bende elinden kurtulamadım ya bana da helal olsun."
"Yine şikayetcisin bakıyorum da. Sayemde insan içine çıkacaksın. Her gece sarhoşları görmektense bu gece birkaç tane normal insan görürsün." Devrim diline kadar gelen küfrü geri yuttu. Afra'nın her saniye kendisine yaslanmasını önemsememeye çalıştı.
"Şu halde sinemaya giden sen, normal biriysen normalden kastını inan öğrenmek dahi istemiyorum."
"Evde oturmaktan sıkıldım" dedi, ait dudağını bükerek ve Devrim'e belli etmemeye çalışarak adama biraz daha sokuldu.
"Bedenimin herhangi bir yerinde kalbime gizli bir geçit yok güzelim. O yüzden dibime dibime sokulmaktan vazgeç."

24 Şubat 2019 Pazar

Arzuların Esiri - Kresley Cole Kitap Yorumu


Asırların ayırdığı bir kurtadam ile vampir…
Ölüm ile yaşamın sınırlarını zorlayacak kadar kuvvetli bir tutku!Önüne çıkan engellerle durdurulamayacak, vahşi bir kurtadam…
Vampirlerin elinde yıllar boyunca işkence görmüş olan savaşçı Lachlain MacRieve, binyıldır beklediği eşinin bir vampir olduğunu keşfedince öfkeden deliye döner. Nefreti ve öfkesi kendisini içten içe tüketirken, vampiri ya kabullenecek ya da öldürecektir.
Çılgın bir fantezinin eline düşen, büyüleyici bir vampir…
Hayatı boyunca korunaklı bir evde yaşamış olan Emmaline Troy, ailesiyle ilgili sırları gün yüzüne çıkarmak isterken, güçlü Lykae tarafından esir alınır. Ona karşı duyduğu korku ile karanlık arzular iç içe geçtikçe kafası da karışmaya başlayacaktır.
Geçmişten gelen bir düşman tekrar ortaya çıktığında, bu korkunç kötülüğün karşısında birleşip arzularını aşkla taçlandırabilecekler midir? Gururlu savaşçı dize gelebilecek midir? Narin ve güzel vampir kendisini savunabilecek midir?

Merhaba arkadaşlar. Aslında bu kitabı uzun zaman önce okumuş olmama rağmen bu aralar güzel bir kitap bulamadığımdan tekrar okumaya karar verdim. Kresley Cole kitaplarının içinden bana hikayesi en masalsı gelen kitap ve galiba en beğendiğim de olabilir ne yalan diyim :) Serinin kitaplarının büyük bir bölümü yayınlandı ama sadece çok azı çevrildi. Geçen yaz okumuştum son kitabı artık yeni kitabın çıkmasını dört gözle bekler oldum. Keşke en azından senede iki tane çıksa. Haksız mıyız arkadaşlar isteler üç tane bile çıkarabilirler. Benim gibi serinin hastası olanlar bu konudan büyük muzdaribiz gerçekten.
     Gelelim kitabımızdaki karakterlere. Emmaline... ne kadar güzel  bir ismin var ve bir isim bir karaktere  bu kadar mı yakışır. Kendisi 70 yaşında ve irfana göre fazlasıyla genç. Babası vampir ve annesi bir valkyrie. Emma irfan tarafından varlığı bilinmemekte ve yaşayan tek dişi vampir. Halaları onu özenle saklamışlar ve büyütmüşler. Emma gündüzleri uyumakta ve geceleri gündüz gibi yaşamaktadır. Ama babasını arama arzusu ağır gelmiş ve bulunduğu güvenli valkyrie malikanesinden ayrılıp parise tek  başına seyahate çıkmıştır. Emmanın karakterini size anlatacak olursam tek kelime ile 
"Korkunç üvey halalarının herkese anlatmayı pek sevdiği gibi 'Emma bir güvenin kanatlarını koparsa bile gözyaşı dökerdi'".
Emma ne kadar çıtkırıldımsa Lachlain o kadar korkusuz ve kabaydı.
     Lachlain MacRieve vampirlerin elinde tutsak lykae kralı... Vampilerin eline esir olarak düşmüş ve yüzyıllarca onların elinde cehennem azabı çektirilmiştir. Eşini aramak için tün tahta çıkışlardaki savaşlara ve diğer savaşlara katılmış. Artık hapsolduğu delikten çıkamayacağını düşündüğünde Emmanın kokusunu duyar ve bir bacağını kopararak hapsolduğu delikten kaçar. Paris sokaklarında Emmayı aramaya başlar. Karşılaştıklarında Lachlain Emma yı baya korkutur. En çokta onun vampir olmasına çok kızgındır.
   Zamana yabancı olduğundan ve Emmanın  olduğu varlığı sevmemesinden dolayı onun eşi olduğunu söylemez. Emmayı bir nevi tutsak eder ve kendisini bir şekilde iskoçya ya götürtür. Emma yolculuğa çıkmadan önce bir nebze olsun Lachlainin kendine ait bir yaşam alanı bırakması konusunda alt eder. Lachlain onu tanıdıkça tamda kendisine göre olduğuna ve beklediğinden daha iyi biri olduğuna karar verir. Ama Emmanın Lachlaine alışması baya zaman alacaktır.
    Romanı genel olarak çokçokçokkk beğendim. Ve kesinlikle tavsiye ederim. Eğer alacakaranlığa bayıldıysanız buna daha fazla bayılmanız garanti... Sağlıcakla kalın..

  10/10

Cüret krallara özgüydü. Ve onun, tacını talep etme zamanı gelmişti. - Lachlain

Nasıl olurda kaçması gereken bir yaratığa kapılıyordu. -Emmaline



Bazen, kemiklerinin üzerindeki deriyi yakan alevler sönerdi. Bu onun aleviydi. Zihninin hala mantıklı düşünebilen küçücük bir parçasında buna inanıyordu. Bu onun aleviydi çünkü onu yüzyıllardır mahvolmuş bedeni ve çürüyen zihniyle beslemişti. -Lachlain 


"Beni öldürecek misin?"
Kızın dudaklarına takılmış bir tutam saçın çekti."Daha karar vermedim. Senden önce bir kez bile tereddüt etmemiştim. Bu pus dağıldığında... bu delilik bittiğinde, olduğun şeyin gerçekliğine hala inanıyorsam... kimbilir."  



27 Ocak 2019 Pazar

Zevk Mahkumu - Kresley Cole Kitap Yorumu


Sahip Olamayacağı, Baştan Çıkarıcı Bir Güzellik...
Cadeon Woede sonsuza dek unutamayacağı hatasını telafi edebilmek için her şeyi yapmaya hazırdır. Bu uğurda kullanıp atmayı plandığı Holly Ashwin'i ele geçirmesine rağmen, kefaretinin anahtarı olan kadın, Cadeon’un geçmişindeki hata kadar zihnini meşgul etmeye başlar.
Korkması Gereken Fakat Uzak Duramadığı, Acıların Pençesindeki Bir Savaşçı…
İnsan olarak yetiştirilmiş Holly onu nedense paha biçilemez bir hazine gibi koruyan vahşi bir iblisle karşılaşınca tüm korkunç efsanelerin gerçek olduğunu öğrenir. Cadeon’un kanatları altında mit ve büyü dolu yepyeni bir dünyaya savrulan Holly, iblisin dokunuşlarını arzulamaya başlayacaktır…
Karanlık Tutkulara Teslimiyet...
Holly’nin şüphelerini zorla da olsa yıkan Cade, en derin ihtiyaçlarını giderebilecek tek kadının kalbini mi çalacak, yoksa güvenine ihanet mi edecektir?


  İlk önce gena kitap yorumları yayımladığıma bakmayın genadan önce kresly kitapları vardın hayatımda :) Uzun bir aradan sonra hepinize merhaba...

  Romanın konusuna gelecek olursak sizi temin ederim ki adınla ve kapağının içeriğinin ilişkisi bulunmayan bir kitapla karşı karşıyayız. Kitap alacakanlığa bin basar :) Zevkler ve renkler tartışılmaz ama bu benim zevkim çünkü nerdeyse yayınlanmış tüm kitaplarımı okudum ki Kresly Cole'nin en vasat kitabını bile bitirmeden elinizden bırakamıyorsunuz. Bu yeni okuduğum ve sıcağı sıcağına yorum yapacağım.Kitapta en iyilerden değil ama kitap bir şekilde (sonun nasıl biteceği merakıyla) elinizden bırakamıyorsunuz.
  
 Gel gelelim kitabımızdaki karakterlere... Cadeon Woede bir iblis prens. Onun değişiyle kaydebilmiş bir tacın prensi. Abisinin tacını ve tahtını kaybetmesinde bir şekilde sorumlu kendisi ve hep onun acısıyla yaşamış. Abisinin topraklarını ele geçiren Omort'u öldürmenin tek yolu yine Omort'un kardeşinin yaptığı kılınçla öldürülecek olması. Ve iş başa düşüyor Groot kılınç karşılığında Woede'lerden aracıyı istiyor...
    
   Holly.. Holly deyince artık aklıma gelen sözcük KODLAR KENDİ KENDİNİ YAZMAZ... Holly evlatlık verilen insan ailede büyümüş bir valkyrie. Lakin kendisi irfandan olduğunun farkında değil. Kendisi matematik üzerine doktorasını vermeye hazırlanan bir akdemisyen.
    Cadeon bir gün Holly aradığı üniversiteye abisiyle birlikte bir şekilde yolu düşer ve Holly görür. Cade onu gördüğünde onun kaderindeki eşi olacağını bilir. Holly'i her yerde izlemeye başlar. Onun karşısında kendisine ev tutar onun takıntılarını, temizlik hastalığını, hobilerini, kimlerle takıldığını kısacası her saniyesini takip etmeye başlar. Holly insan olduğu için karşısına sadece ilk karşılaştıkları gün çıkmıştır ki zaten bir ölümsüzle bir ölümlü olmazlardı. Ona yaklaşmaya cesaret edemez taaki Holly'nin aracı olduğunu öğrendiği ve onun korkunç bir vampir tarikatı tarafından kaçıldığını duyasıya kadar...
    Sonunu merakla beklediğim bir kitap oldu. İblis Kralın Öpücüğü kitabından beri ki onu önce okumuştum bu kitapta olayların nasıl bağlanacağını merakla bekliyordum. Ki olaylar kısmını beğensemde son kısımda daha çok yazmasını isterdim yazarın. KIsacası serideki her kitap gibi bu kitapta yazarın hayal gücünün çok güzel yansımasıydı.
     Kitapta çok beğendiğim gülen kadınlar köprünün hikayesini paylaşmasam olmazdı değil mi ? :)  Sağlıcakla kalın...
   
                                  10/7.5

Holly konuştuğunda gözlerinde üzüntü ifadesi vardı."Dokuz yüz yıldır bu suçluluk duygusuyla mı yaşıyorsun? Zaman tüm yaraları sarar sözüne ne oldu?"
Cadeon kızın gözlerine baktı."O bir yalan."

İki yanından bir adım mesafedeydi. Dehşet içinde donakaldı.
Yaylım ateşini bastıran bir haykırma sesi geldi. Cadeon ona ulaşmak için mermilerin önüne atladı. Onu kollarına alarak göğsüne bastırdı. Atışlar tamda da onlara ulaştığı sırada Cadeon vucüdu onunkini milimi milimine kaplayınca kadar onu duvara bastırdı.
İlk mermi isabet ettiği zaman, kadını tehlikeye atmamak için dönüp kaçmayı göze alamayacağından, dişlerini gıcırdatlatmakla yetindi. Holly gözyaşlarına boğuldu. İki mermi, üç, dört...
Cadeon başını eğerek onu süzdüğünde o keskin gözleri Holly'i yiyip bitirir gibiydi, tıslarcasına, "Bir daha asla... benden kaçmayacaksın. Tamam mı ?" dedi.
"T-tamam" diye kırılgan bir sesle fısıldayna Holly adamın iri bedeninin her sarsılışında daha güçlü çığlık atıyordu.


Gülen Kadınlar Köprüsü, Kansuyu Nehri

"Resmi olarak adı Kansuyu körüsü. Burası otuz yıl öce çürük olduğu için kapatılamış bir köprü. Yalnızca yerliler buraya Gülen Kadınlar diyorlar çünkü hayaletlerin musallat olduğu varsayılıyor. İlk ölüm 1899 yılında köprü inşaa edilirken geçekleşmiş.Bir işçi, köprünün ayağını oturtmak için kullanılan tahta kalıbıniçine düşmüş. Ne yazık ki kalıbın içi yarıya kadar sıvı beton doluymuş. Diğerleri işçiyi oradan dışarı çıkaramadan adam dibe batmış. Beton o kadar hızlı sertleşmiş ki ustabaşı köprünün ayağını patlatmak yerine cesedi orada bırakmaya karar vermiş. Bundan sonra yerliler köprünün ölüme aç olduğun söylemişler. Suyu kırmızıya boyuyan nadir bir kil varmış. 1900'lerin bir seri katil öldürdüğü kişilerin cesetlerini oraya atmış. Adam on üç kadını öldürüp, iddia edildiğine göre nehri beslemek için köprüden atmış" (TAM MÜGE ANLI'LIK :))