16 Mart 2019 Cumartesi

Oyun - Brenda Joyce Kitap Yorumu


Kural tanımaz bir korsan ile soylu ve başına buyruk bir genç kız; aşk, tutku ve ihanet sarmalında bir maceraya yelken açarsa oyunun galibi kim olur?


 OYUNCULAR 
Manastırdan ayrılan soylu ve haşin Katherine FitzGerald, çok sevdiği İrlanda’ya dönmek için deniz yolculuğuna çıkar. Ne var ki kendini, Denizlerin Efendisi olarak nam salmış meşhur korsanın tutsağı olarak buluverir. 
HAMLELER 
Korsan kaptan Liam O’Neill, Kraliçe Elizabeth’in gözdesidir. Hem sarayda hem de yatak odasında muhteşem bir oyuncudur ve gizli emellerini gerçekleştirirken inatçı Katherine’in kalbini kazanmaya da kararlıdır. Ancak şimdi, yürek burkan bir ihanetin üstesinden gelmeye çalışırken ölümcül bir oyunun sonunda zafere ulaşmak için değer verdiği her şeyi tehlikeye atmak zorundadır. Tüm kuralları yıkmak pahasına olsa da. 

OYUN 
Başladı…


Siz kendiniz okumayacağım yeter dayanamıyorum dersiniz ama bazı romanlar size zorla kendini okutur...Ah Brenda Joyce canım senin cidden rakibin yok. Serinin hemen hemen tüm kitaplarını okumuş biri olarak diyebilirim ki hiç sıkılıpta bıraktığım kitabı yoktur Brenda Joyce'un. Bu romanı da açıkçası gülün sözü gibi beklemiştim. Tek kelimeyle seride en beğendiğim kitap halen daha odur. Ama beni gerçekten konu bakımından ve olaylar bakımından oldukça şaşırtan bir roman oldu benim için. Gönülçelen gibi dayanamayacağım olayalar gelişmekteydi ama yazar toparladı ve ortaya gülün sözü ile gönülçelen karışımı bir roman çıktı benim için.
  
  Tarihten de baya karakterler mevcuttu romanda. Liam O'neill barbar ve korsan bir adamın gayrimeşru oğludur. İrlandalı babası onu çocukken ingiliz annesinden ayırmış kendi tarzında yetiştirmeye çalışmıştır. Ama Liam ingiliz olan annesini hiç unutmamış, kendince gaddar sevmediği babasına benzememek için çok çalışmıştır. Nitekim babası ölünce çok çalışmış ve babası onun annesinden zorla almadan önce annesinle ona bakan kraliçe Elizabeth ' e sadık kalmaya çalışarak İrlanda isyanını bastırabilmek için korsanlık yapmaktadır. Kitapta yazarın anlattığına göre Liam'ın Karayip Korsanlarındaki siyah inciye benzeyen Deniz Hançeri isimli kapkara ve görkemli gemisi vardır.
   
  Katherine manastırda evlenme çağına bekleyen irlanda kontu Fitzgerald'ın kızıdır. Annesi bir ingiliz ve o çok küçükken ölmüştür. Babasını bir sürü mektuplar yazmasına rağmen ne ondan nede üvey annelerinden kendisini yanına çağırdığına dair bir mektup gelmemiştir. Katherine artık yaşının geldiğini ve ömür boyu manastırda kalamayacağına karar verir. Manastırda arkadaşıyla birlikte rahibeden izin alarak manastırdan ayrılır. Zengin kont olan babasının yanına gitmek için gemiye bindiklerinde gemi saldırıya uğrar. Liam onu gördüğünde çok etkilenir ve onu ganimeti olarak alıkoymaya karar verir ve oyun başlar.
  
 Kitapta her karakterin kendine ait oyunu vardı ve ne yalan söyleyeyim beni sıkan kesinlikle bu oyunlar değildi. Liam'ın amacının ne olduğunu tam olarak kitabın sonunda anladım ve bunun hakkında fikir yürütmek kitaba bağlayan sebeplerden biriydi. Ama gerçekten Katherine'den çok çok çok sıkıldım. Daha önce bencil erkek karakteri okumuştum gönülçelen de ama bu kitaptaki kız beni benden aldı. Manastırdan kaçma sebebi de evlenmek ve çocuk doğurmaktı katherine'nin. Babasını Londra da sürgün bir halde görünce babasının durumdan çok zengin ve soylu bir adamla evlenemeyeceğine yakınıyor kızımız. Babası onu Liamı evlenmeleri iççin ikna etmesini sıkı sıkı tembihler. Bu şekilde kraliçeye isyan ederek kaybettiği toprakları geri alacak ve onu destekleyen politik yönden çok güçlü bir damada sahip olacaktı. Liam da sırf bu sebepten Katherine ile evlenmeyi istememektedir. 
    
Kraliçe onları londrada yakaladığında da Liam'ın Fitzgerald'ın kızı ile evlenip ona karşı çıkacağına ve bir oyun oynadığını düşünmeye başlar. Katherine üvey annesinde de nişanlısı Hugh'un ölmediğine dair bilgiyi verince kraliçeye nişanlısına gitmek için yalvarır. Çünkü babasının hiçbir serveti ve ünvanı kalmadığı için kimsenin onunla evlenmek istemeyeceğini bilmektir. Kraliçe Liam'ın planını anlaması için en yakın adamlarından biri olan Cecil onları izleminin Liam'ın planını öğrenmenin daha doğru bir hamle olduğuna inandırır. Birde kraliçenin sevgilisi Leicester vardır. Cecil Liam'ın hiçbir zaman kraliçeye ve ingiltereye ihanet etmeyeceğini ayrıca topraklarını işgal eden Fitzgerald'ın kuzeinin yerine Katherine'nin babasının tekrar kont olması gerektiğini savunmaktadır. Leicester ise Liam'dan nefret etmekte onun İrlandalı babasına benzediğini birgün kendilerini ihanet edeceklerini savunur.
    
    Ve Liam oyunu kusursuz bir şekilde kurar. Bu oyundan bir çok kişi karlı çıkacaktır ama en çok kendisi. Tabi Katherine başta gerçekten Liam'ın yoluna fazlasıyla taş koydu. En başta Hugh'tan döndüklerinde  Liam'ın evlenme tekleifini kabul etmedi ve tutturdu Liam' a "beni kraliçeye iyi bir evlilik yapmam için geri götür.". Sırf korsan olduğu için Liam'ı istememişti. Ama ne oldu bu teklifi kabul etmemek Katherine'ye çok güzel bir ders oldu. Sırf düzgün ünvanlı koca için oyunun daha fazla karışmasına sebep oldu. En sonunda Liam'ı fazlasıyla yordu ama Liam istediğini aldı tüm oyun onun istediği şekilde sonuçlandı.

10/8

"Belki de senin için bu kadar şey yaptığım ve bu kadar fazla şeyi tehlikeye attığım için deliyim Kate" - Liam O'Neill


"Ben Liam O'Neill," dedi, tatmin olmuş, belirgin bir gülümsemeyle. "Bu geminin kaptanıyım."
Katherine karşılık vermedi ve gözlerini onunkilerden ayıramadı.
Adamın gözlerinde bir parıltı belirdi. Gülümsemesi büyüdü fakat bu güven verici bir gülümseme değildi. "Ne yakaladım ben böyle? Ne kadar da güzel bir ödül. Görünüşe göre gerçek bir hazine, bunca kurşun ve metalin arasında değerli bir taş. Gel buraya, canım , gel."

12 Mart 2019 Salı

Günahın Esiri - Anna Campbell Kitap Yorumu


Hindistan'da tutsak edilen İngiliz casusu Sir Gideon Trevithick ülkesine döndüğünde ulusal kahramandır. Bir yıl boyunca işkence gören Gideon insanlarla ilişki kurmakta güçlük çekmeye başlamış ve içine kapanmıştır. Ancak çok zor durumda olan Lady Charis Weston ile karşılaşınca, duyduğu ilgi ve yakınlığı gizleyemez. Charis, kendisine miras kalmasını istemeyen ve onu şiddet uygulayarak istemediği bir adamla evlenmeye zorlayan üvey ağabeylerinden kaçmaktadır.
Gideon bir yandan Charis ile aralarındaki yakınlaşmaya karşı koymaya çalışır çünkü güzeller güzeli Charis'in kendisi gibi travmalar yaşamış, bunların etkisinden kurtulamamış bir adamdan çok daha iyisini hak ettiğini düşünmektedir. Bir yandan da genç kızı kurtarmanın tek yolunun onunla evlenmesi olduğunun farkındadır.


Bu kitaptan önce Anna Campbell'in mahrem ve yedi gün yedi gece kitabını okumuştum. Yedi gün yedi geceyi mahremden daha çok beğenmiş olup bu kitaba da öyle bir şans vermek istedim. Yedi gün tedi gece daha çok bir güzel çirkin masalının tarihi aşk türündeki karşılığıydı benim için. Bu romansa daha önceden okuduğum güzel ve hırsız kitabının daha aksiyonlu olanıydı. Ama ilk önce bunu okusaydım güzel ve hırsıza göre bunu beğenirdim herhalde...Ama kitabın kapağına değinmeden geçemeyeceğim. Anna Campbell'in diğer kitap kapakları bu kitaba göre çok daha iyi. Keşke daha güzel bir kapak olsaydı bu güzel kitaba.
    Kitabın içeriğine gelecek olursak Charis 21 yaşı arifesinde, babası o çok küçük yaşındayken ölmüş, annesi daha sonra tekrar bir evlilik yapmıştır. Evlendiği adamın Charis'ten bbüyük iki oğlu vardır.Annesinin ölmesiyle Charis yanlız kalmış, onu sevmeyen üvey babasınında ölmesiyle tamamen üve abilerinin eline kalmıştır. Sahip olduğu büyük miras abilerinin gözünü döndürür ve Chairsi zorla evlendirmeye girişirler. Ona durmadan fiziksel ve ruhsal şiddet uygularlar. Cahis onların elinden zor bela kaştığı şubet ayının soğuk gecesinde Giedonla hanın ağırda karşılaşırlar. Charis ona güvenmekte sıkıntı yaşasada Gideon bir şekilde onun kalbine girmeyi başarır.
    Gideon, babası ve ailesi tafafından sevilmeyen ailenin ikinci çocuğu. Babasının sevgisizliğiyle büyüdüğü için kendisini derslerine vermiş yabancı dil ve birçeok konuda kendisini geliştirmiştir. Bu birçok kişinin dikkatini çekince kendisini Hindistan'a bir ingiliz ajanı olarak yollarlar. Bundan sonra Giedonun hayatı ve kendisi hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak derin yaralar alır. Hindistandan yeni döndüğünden de soğuk kış gecesinde Charisle karşılaşır. Charis ona kendisini başkası gibi tanıtır. Gideon fazlasıyla zeki biri olduğu için onun yalanları inanmaz ama yine de ona yardım etmekten de geri duramaz. 
     Kitabın ilk 80 sayfasıda fazlasıyla sıkıldım. Sonra olaylar tek tek çözülmeye başladıkça ikilinin arasındaki uyum okumaya değerdi diye düşünüyorum. Siz eğer kitabı okumaya düşünüyorsunuz esas olaylar 200 den sonra başlıyor haberiniz olsun derim :)

10/7

'Yatağın altında canavarlar yok.Yaralarını öpeyim. Her şey çok güzel olacak' - Charis

'Karım, paradan çok daha değerli. Bana yalnızca üstündeki elbiseyle bile gelse, ben kendimi çok zengin sayarım' - Gideon

'Bu doğru. Ama benim atımın ahırını seçmiş olman, beni de seçmiş olduğun anlamına geliyor.' dedi Charis.
'Bu sadece bir tesadüf.'
En sonunda . adam Charis'e baktı.Herhalde ışıktan dolayı, adamın gözleri bu kadar parlak görünüyordu.'Hayat tesadüflerden ibarettir.'

5 Mart 2019 Salı

Karanlığın Külleri - İlknur Birdal Kitap Yorumu


Bir adam, küllerinden yeniden doğabilir mi?
Ve bir kadın, zifiri karanlık bir yüreğe ne kadar dokunabilir? 
Kalbini korumak için acımasız birine dönüşen bir adam ve aşkı için savaşmayı seçen bir kadın. Afra ve Devrim'in amansız mücadelesi… 
Amansız bir mücadeledir aşk; kendinle savaşırsın, duygularınla savaşırsın, sevdiğinle savaşırsın. Bir an gelir ayrılıkla savaşırsın. Acısıyla, yokluğuyla, özlemiyle savaşırsın. Amansız savaşın hiç bitmez aslında. Âşık olduğunda savaşmayı göze almalısın. 


“Seninle ben olmayacak Devrim biz olacağız. Bir bütün olacağız. Hem de öyle güzel olacağız ki, bakan hayran, duyan âşık olacak.



Şu kitabın kapağı için bile blogumda yorumlayabilirim. Çünkü sizde görüyorsunuz anlatmaya gerek yok değil mi ?Fantastik romanlardan sonra iyi geldi bu kitap. Bayadır bu türü okumamıştım. Ki ruh halim baya dalgalanmalar yaşamadı değil. Böyle bir zamanıma gelmesi beni kitaba daha çok bağladı. Başka zaman olsa bu kadar kısa sürede okurmuyum bilmiyorum. Genel olarak güzel bir kitaptı. Ama kesinlikle çok fazla beklentiye girmeden okumaya başlayın derim. Kitap benim için iki bölümden oluşuyor. Sizde okuyunca anlarsınız ne demek istediğimi. Ama ne yalan söyleyeyim ben birinci kısmını daha çok sevdim :) Kitabın konusuna gelecek olursak;
   Afra 30 yaşına yaklaşmış, babasını Devrimi tanıdıktan çok kısa bir zaman sonra kaybetmiş, o günden sonra şirketin başına geçmiş başarılı bir iş kadını... İtalya'da staj yaptığı dönemlerde görmüş Devrim Demiri. O gündür bu gündür aklından çıkaramamış, platonik aşkı günden güne içinde daha da büyümüş. Belkide Afranın kitapta bahsettiği gibi yaşadığı her kötü olayda içindeki Devrime tutunması da aşkını yaşatmış ve büyütmüş. İtalyada karşılaştıktan sonra 6 yıl geçer. Afra Devrim'i gittiği her yerde takip eder. Devrimin kimlerle takıldığını, ne zaman nerde olacağını adı gibi bilir Afra. Ve o çok uğraşlarının sonunda Devrimin şirketinle anlaşma tamamlanınca Afranın Devrimin hayatına giriş sahne perdesini yine kendi açar ve Devrimin hayatına bomba gibi giriş yapar.
    Devrim kendi iş yerlerinde başarılı bir mimardır. Hayatına Afra'dan önce Selin girmiştir ki ne kadını unutabilmiş ne de hayatına devam edebilmiştir. Ailesiyle Slin yüzünden aralarında uçurumlar oluşmuştur. Afranın hayatına girmesiyle tam anlamıyla nevri döndü garibimin :) Afra ne çektirdi be sana. Tamam Devrimde çektirmedi değil.  Afra resmen amazon kadını gibi savaştı Helal olsun. Ağzından girdi burnundan çıktı Devrimi kendine aşık etti.
    Devrim o aşktan kaçmak için atmadığı takla çevirmediği dolap kalmadı.Ama Afradan yinede kurtulamadı. Genel olarak konusu farklıydı benim açımdan ve kitapta gerçekten çok güzel sözlerde mevcut 1000k da paylaşımlarım tavan yaptı :) Sağlıcakla kalın...

10/7

Kim katletti neşeli gülüşlerini? Hep böyle miydi sevmelerin; bir parça hüznü acıyla yıkayan?

Aşk yüreğin kanatlanıp uçmasıydı kendi bedeninden. Hangi yöne konacağı büyük bir muamma. Gönlün gönlüm üstüne...Selam olsun yüreğimin sevdiği o güzel sevgiliye...

Vedalar değildi gözlerden yaşı akıtan...Dilin ucuna kadar gelip, geldiği gibi geri giden yaşanmışlıklardı.

"Gözlerinden önce yüreğim yüreğine vurulmuş Devrim, kırsan da senden gidemiyorum işte" -Afra

"Şu halde tutturdun ya gidelim diye helal olsun sana. Bende elinden kurtulamadım ya bana da helal olsun."
"Yine şikayetcisin bakıyorum da. Sayemde insan içine çıkacaksın. Her gece sarhoşları görmektense bu gece birkaç tane normal insan görürsün." Devrim diline kadar gelen küfrü geri yuttu. Afra'nın her saniye kendisine yaslanmasını önemsememeye çalıştı.
"Şu halde sinemaya giden sen, normal biriysen normalden kastını inan öğrenmek dahi istemiyorum."
"Evde oturmaktan sıkıldım" dedi, ait dudağını bükerek ve Devrim'e belli etmemeye çalışarak adama biraz daha sokuldu.
"Bedenimin herhangi bir yerinde kalbime gizli bir geçit yok güzelim. O yüzden dibime dibime sokulmaktan vazgeç."